SON ŞEFTALİ SON İNCİR SAMED BEHRENGİ'YE

Şeftali ağacına  
incir ağacından nazire

Bir varmış bir yokmuş
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde diye diyesiye masal başlamış. Masal başlar başlamaz tekerleme ağlamış "Hani bana yer, hani bana yer" demiş. Masal yüzünü döndürmüş tekerlemeye "Yerim dar" dememiş "Gir araya göster kendini" demiş. Tekerleme hiç durur mu hazırmış dünden almış yerini hemen:
"Demişler demiş dalında olmuş yemiş. 
Yemişi kimler yemiş 
Yemişi kimler yememiş. 
Yemiş olaydım dalımda kalaydım
Gelenin geçenin ağzını sulandıraydım 
Yemiş yemiş iken adım incire çıkmış iken"
...Masal girmiş araya "Bir dakika, tekerleme tekerleme ol kal masalımda! Masal benim hatırlatayım." demiş.

Tekerleme "Peki peki izin ver son bir kaç sözüme." demiş

"Ham hum şaralop

Şap şap şapa oturan

Damdan düşen yola koyulan

Koyun güden çoban olan

Oluru olmazı dert edinen

Edep erkan bilen bilmeyen

Bilyelerinin hepsini solda sokakta üttüren

Düdüğünü öttüre öttüre gezen

Hiç biter mi yollar

Yollarda yoluk kazlar

Yollarda yoluk kazlar"

demiş sözü masala bırakmış. Masalın karışmış mı olmayan aklı sayıklamaya başlamış "Yollarda yoluk kazak mı olur, kazakların işi ne. Bu sefer tekerlemeyi bulaştırmayacaktım masalıma oldu bir kere olan ile olmuşa yokmuş çare ne kalmış elde avuçta atayım zarımı yere haydi masala denk gele o da ne hep yek hep yek yine" demiş masalına devam etmiş. 

Memleketin birinde bir incir ağacı varmış. Apartmanların arka bahçesinde yol kenarında bir ara sokağa bakan boş bir arsada yaşarmış. Taç şekli öyle güzelmiş ki bir elin parmakları gibi uzanırmış göğe. Koskocaman bir el gibi büyükmüş yaprakları. Boş arsada özgür boy atan otlarla çevresinde üstünde dolaşan kedilerle yaşar gidermiş ne şikayet edermiş ne de beklentisi varmış. Uzun yıllardır meyvede vermiyormuş. Neden derseniz apartmandakiler "İncir ağacı büyüdükçe büyüdü şimdi birde bol incir verecek, tüm çocuklar buraya toplanacak, bak sen gürültüye. Üç kuruşluk incir için kafamız şişecek, dökülüp kaldırım üstüne kirletecek her yeri. Durun durun birde yaprak dökecek zırt pırt temizlikçiler gelip gidecek. Ah ah nedir bu incir ağacından çektiğimiz" diye söylenip durmamışlar mı ortada ne fol varmış ne de yumurta. Ne yapsın incir ağacı işitince yüksek yüksek apartmanlarda yaşayanları üstüne üstlük birde annesinin yaşadıklarını hatırlayınca!  Hiç sormayın büyümüş büyümüş ama meyve vermemek için elinden geleni yapmış küçük küçük incirleri oldurmuş dalında kuşlar dalında bitirmişler incirlerini doyurmuşlar karınlarını bastırmışlar açlıklarını ne yere dökülen varmış ne de göze batmış kuşları asla aç bırakmamış. Günlerden birgün tarla kuşu incirini yerken seslenmiş incir ağacına "Annenin yaşadıklarını anlatır mısın? Hep sözü geçiyor bugüne dek çekindim sormaya." demiş. İncir ağacı "Neden olmasın ki" der demez almış mı sözü benden verdim gitti ezden ezelden tek isteği bu olsun yerini bulsun:  

Zaman eski iken bir anaç incir ağacı yaşarmış dalları meyvelerinden kırılırmış gelen geçen herkes yesin istermiş her canlının damağında bir tad olmak istermiş. Ne zaman meyveleri olgunlaşsa bir grup iki ayaklı başına çöker ne kadar meyvesi varsa toplarmış. Hiç meyve bırakmazlarmış kuşlara bile. Gel zaman git zaman incir ağacı ne yapsın içten içe söylenmeye başlamış

"Dalımda olmuş yemiş

Yemişimin başına geçmişler

Yemiş yemiş doymamışlar

Kimseyle paylaşmamışlar

Boyu  devrileseciler

Boynunuz altınızda kalsın

Boynunuz altınızda kalsın

Yemiş yemiş doymamışlar" der elinden de gelmezmiş başka türlüsü.  

Yine yıllardan bir yıl olgunlaşmış mı dallarında meyveler yine  bir grup iki ayaklı gelip çökmüşler mi incirlerin başına bir gece vakti hem yemiş hem kasalarını doldurmuşlar mı. Hepsi önceki yıllardaki gibi olmuş mu olmuş. Bir tek incir kalmış sona. O kadar öfkelenmiş ki son yemiş incir "Yiyemiyeceksiniz beni" demiş. Açıp soymuş kabuğunu da kanat eylemiş kendisine canı öyle bir yanmış ki kabuğunu soyarken. Tam koparacaklarmış ki kanatlanmış uçmuş göğe yükselmiş ay dolunaymış. O kadar sevinçliymiş ki "Başım göğe erdi, başım göğe erdi" diyerek uçmuş bulutlar yoldaşı olmuş. Koparmak için ona uzanan eller boşta kalmış. Rüzgarların önünde sürüklenmiş. Güle oynaya uçarken bulutlarla yan yana bulutlar birden durmuşlar. Durmuş yemiş incirde. Birden bir ağlama sesi duymuş göz kulak kesilmiş. Birde baksa ne görsün evinin kapısı önünde bir basamakta küçük bir çocuk oturmuş ağlamakta içini çeke çeke. Son yemiş incir bırakmış kendisini yavaşça çocuğun kucağına çocuk yemiş inciri görünce şaşırmış, bir anda durmuş göz yaşı. Çocuk "Ay dolunay'ın bana bir armağanı olmalı, görmüş beni hem de nerelerden. Bulutlar bulutlar yağmur yüklü bulutlar göz yaşımı görüp ay dolunaya haber veren bulutlar. Ya yemiş incir bir dolunayda görüp geçmemiş mi beni. Ay dolunay, bulutlar, yemiş incir rüzgar hatırınız bende hep var hep var." demiş. Çocuk yemiş inciri iştahla koklaya koklaya yavaş yavaş yemiş. Küçücük sapını evlerinin yanındaki boş arsaya toprağa gömmüş. Tahmin ettiğiniz gibi sevgili tarla kuşu boş arsadaki yemiş incir ağacı bendeniz oluyor o son yemiş incirin sapına yapışan tohum tanesiyim annemin masalını usulünce bitireyim.

Altın yaldızlı gökten kırk gece kırk yemiş incir düşmüş yeryüzüne hepside ay dolunay iken evinin önünde oturup ağlayan çocuklara içleri acı üzüntü ile kararmasın diye."

Tarla kuşu yemiş incirin dalını gagasıyla tık tık tıklatmış "Sağolasın hem karnımı hemde ruhumu doyurdun" demiş. 

Not: Boş arsadaki yemiş ağacının son hâli nedir derseniz aşağıda fotoğrafı üzgünüm, masalın gerçeği ilerki yıllarda ne olur ki? Bilemem şimdiden gözüm üzerinde şimdiden elimden neden mi bir şey gelmedi o da bir başka masala bir başka masala...






 

Yorumlar

ANLAR ANILAR NE SÖYLER?