"ÜÇ TUR"; ARABA PARK ETMEYE KADAR...NELER YOK Kİ!
Şafak sökmeden bir kuş öter dişbudağın en üst dalında. Minik incecik bir kuş. Güneş doğacak. Şafak vakti alacakaranlık aydınlanacak. Şafak söker kuş susar. Ekşi karadut bile yapraklarını dökmeye başladı. Armut, nar çıplak.
Ne düşmüşse önüme cezvemi ocağa sürdüğümde; yazıvermişim bir fincan kahvede
Sabah cezvemi ocağa koyduğumda mutfağı toplarken unuttuğum anılarım üşüştü. Komşumuz ebe teyze, eşi öğretmen kitaplıklarına abone olmam, tüm yaz boyu ortaokul bir, Samet Behrengileri nicelerini okumam.
Sokağın kadınları hep baktılar birbirlerine çayda buluştular çoğunluk. Yıllar geçti dul kadınlar yaşını başını almışlar kolayına inip çıkamazlar merdivenleri, balkondan balkona seslendiler çokluk birbirlerine. Ölümü yakınlarında hissettiklerinde evlerinde tek başlarına yaşadıkları günlerde çocukları yakınında olmayan kadına dediler ki, “Uyanır uyanmaz perdeni aç yaşadığını anlayalım” annem her sabah uyanır uyanmaz perdesini açardı. Gece her zaman kalın perdeleri çekilmiş olurdu, babamdan dolayı ev içi mahremiyet. Ben de kalın perdeleri çekerim karanlık çöktüğünde. Annem dilediği gibi öldü uyurken yatağında. “Türkan uykudayken durabilirmiş kalbim” derken sesinde sevinç vardı. İkinci kalp krizinin ağrısını “Çok çok fenaydı” diye anlatmıştı ki kolayına yakınan kadın değildi. Kalp yetmezliği kaldı kalp krizinden. Uyumlu bir hastaydı, “Doktorların dediğini yapıyorum, beni merak etmeyin, kendime bakıyorum” derdi. Sütçüsü sütünü bile ocağın üzerine koyardı, eşşekle sebze satan manavı hepsi dördüncü kata çıkarır mutfağına kadar taşırlardı aldıklarını. Dizleri izin vermiyordu merdivenlerden kolayına inip çıkmasına, ağır kaldırmaması gerekiyordu. Neşeli, tatlı, iyimser nazikti her daim. Kendini “Güçlü, azimli” tanımlarken neşesinin hakkını yerdi. Her halinde samimiydi.
Birden gözümde bir yüz ifadesi canlandı gözümde; hoşnutsuz, öfkeli buruşturmuş yüzünü, kaba söz ve davranışlara tanık olduğundaki hali. O hali bile sevimliydi, oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi. Toprağı bol, yanında Roman bir müzisyen yatıyor, adım gibi eminim ki, o çalıyor annem söylüyordur, sesi güzeldi. “Baharın gülleri açtı yine mahsundur bu gönlüm etrafa neşeler şaçtı ..”
https://music.youtube.com/watch?v=-j-GM9B7csY&si=v9mPIOSlTmswnz6x
Ali Bilge ile Ekonomi Politik 24-11-2025
https://apacikradyo.com.tr/program/44560/kayit-arsivi
https://apacikradyo.com.tr/podcast/ekonomi-politik/ekonomi-politik-01-aralik-2025
Burcu Karakaş Barışa Bir Şans Ver 08-10-2025
Diken’deki köşe yazısı Feyza Bayraktar Yalnızlık Tekbaşınalık 23-11-2025
https://www.diken.com.tr/yalniz-misiniz-yoksa-tek-basina-mi/
Sinema film nerde mi?
Alın size dört dörtlük bir film, travma dediğin nedir ki!
“Parıldayan Fenerler” yönetmen; Anders Thomas Jensen
https://share.google/sDNByIhkJPUs4R5V4
Filmin bir sahnesinden, birileri sorar;
“Bu yıkıntıya neden o kadar para verdin ki!” cevap hemen gelir
“Aradığım her şey burada var” soranlar bir an bile duraksamazlar
“Peki” derler.
Mads Mikkelsen ve diğer yakışıklı çekiciler…
Filmlerin kısaları da var, yıl 2011,
18. Uluslararası Adana Altın Koza film festivalinden bir kısa film,
ÜÇ KÜÇÜK TUR,
Düğüne giden adam arabasına park yeri arar. Birden karşısına bir adam çıkar heyecanla bir park yeri gösterir. Adam nasıl sevinmesin, bu zamanda park yeri bulmak ne demek. Ancak minik arabasının kılı kılına sığabileceği bir yer, kuşkuyla bakar. Park yerini gösteren adam gülümsemektedir hala, park yeri buldun ya gerisi kolay dercesine. Adam da sevinir güveni pekişir kendisine. Adım adım neredeyse milim milim adamın yönlendirmelerine birebir uyarak onlarca manevradan sonra güç bela daracık yere arabasını park eder. Arabasından iner heyecanla yardımcı olan adama teşekkür eder, adamın yüzünden eksilmeyen gülümsemesi daha bir yayılır yüzüne, ağzı kulaklarında, hafifçe “Ne demek, bir şey değil, tabii ki yardım edeceğim, insanlık öldü mü” gibilerinden bakar. Adamımız arabasını kilitleyip kaldırıma geçerken ne görse beğenirsiniz! Yüzünde gülümseme eksilmeyen adam, park ettiği arabasının hemen önündeki arabasına biner gider.
Adamın, arabasının önündeki boşluğa nasıl bir şaşkınlık şapşallıkla bakıyorsa ben de filme öyle bakakalmıştım…adamın önünde boşluk vardı, ben de yeni boşanmıştım.
Yönetmen Sidney Goyvaertz, 2011
Kent hikayelerine gelince
Bu ağaçlar tamamen köklenmiş, Lüleburgaz belediyesi
Son 4-5 yıllarında keskin budamalar yapıldı, hasta yaşlı vb. gerekçelerle. Her seferinde boy attı kavak uzadı boylu boyunca. Gövdesi rengini biçimini hep korudu, hiçbir hastalık emaresi yoktu. Çevresinde son üç beş yıla kadar orta boy ağaçlıklar, çalılıklar vardı sokak hayvanları uzanırdı, otlayan atlar bile vardı. Dedim ya atlar, hayvanlar göbeğin büyüklüğünde kaybolurlardı. Şimdi bu iklim krizinde dımdıslak koskocaman bir göbek sanırım zakkum dikili, gül vb olabilir. Arabayla geçerken görmek mümkün değil o küçüklükleri.
Anadolu kavağında kurumuş kavak ağaçlarına saygıyla
Bir hafta sonu İstanbul’da Anadolu kavağında ne görsem beğenirsiniz, kurumuş kavak ağaçlarının gövdeleri desteklenmiş, oldukları yerde tutulmuşlar, boyumu geçer uzunlukta kesilmişler kuruyunca.
Nasıl içim acıdı, hala görebiliyorum aynalı kavağı hayalimde gerçekmiş gibi.
Bir de aklıma ne gelse beğenirsiniz Nezih Başgelen 70’li yıllardan beri ne adım adımı milim milim gezmiş Anadolu’yu-itiraf edeyim kıskanırım Nezih hocamı, hem de yanarım gezmediğime- hep aklımda bir soru Nezih hocam nasıl dayanıyor gördüğü, yaşadığı yüzlerce binlerce güzelliğin gözlerinin önünden yok olmasına, ciddi hasarlar görmesine…
Hiç kolay olmasa gerek 45 yıldır Arkeoloji ve Sanat yayınlarını, ArkeoPera kitapevini yaşatmak geliştirmek. Hele de Ayasofya’nın en son başına gelenlere karşı tutumunu görünce öyle bir gururlandım ki, kitaplarımın Arkeoloji ve Sanat Yayınlarından çıkmasına. https://www.arkeolojisanat.com/shop/hosgeldiniz_1.html
Sekiz yıldır basmaya her an hazır oldukları dördüncü kitabımı anca teslim edebildim, ne kadar da sabırlı inançlılar. Tabii ki Sema Başgelen, Serdar Kıran emeği geçen tüm canlar birlikte var ediyorlar. Gaziantep müzesinde Arkeoloji ve Sanat dergisinde Rumkale makalesini okuyup Rumkaleyi, helezonik merdivenli kuyusunu görmeye bir gidişim vardı ki hiç sormayın…masalını yazdırmıştır ilk kitabım “Gerçekten Masallar’da” yerini almıştır.
İlk kitabımın hepsini KHK’lı iken beş buçuk yıl boyunca satıp bitirmişimdir ilk elden. Sahaflarda var, biraz da bende. Hem emekli, hem de KHK ile görevimden ihraç edilince mutfak masrafımı basılı üç kitabımı satarak çıkarmışımdır, bisikletle, çarşıda pazarda her yerde. İlk kitabıma hayretle bakarım masalını, masalımsılarını yazdığım metaforların, simgelerin, ne insanlık tarihinde ne de mitolojideki anlamlarını biliyordum. Hepsini sonradan öğrendim…aaa bu buymuş, bu da bu…nasıl da denk gelmiş….nasıl da cuk oturmuş…derken bulmuşumdur kendimi.
https://www.arkeolojisanat.com/shop/site-ici-arama_14.html?strSearch=T%C3%BCrkan+no%C4%9Fay kitaplarım da indirime girmiş affınıza sığınarak…
pazarda tezgah açan bir KHK 'lı masalyazar varmış, sosyal ölüm mü dediniz?
bir varmış bir yokmuş gibi, pandemi ertesi, Lüleburgaz pazartesi pazarı.











Yorumlar
Yorum Gönder