KALORİFER PETEĞİNİN ÜSTÜNDE MİNNOŞ OLSAM





















Yorgun, yoğun bir haftadan sonra bir kalorifer peteğinin üzerini Minnoş gibi uzanasım var, var ama…yazmasam olmaz.

 İşittiklerimden hemen önüme düşen;

…Mater, barışın inşasında medyanın dili ve hakikatin önemi üzerine yaptığı sunumda "Gazeteci bulunduğu yerde 

nasıl konumlanırsa konumlansın kendine yer açabilir. Her şeyi söylemenin bir yolu vardır" dedi. 

Yazının tamamını buraya bırakıyorum. 

https://bianet.org/haber/nadire-mater-yukselen-sesler-saldirgan-beden-dilleri-sureci-zedeliyor-314278

Bir yerde ne yaşıyorsam, sanki her yerde onu yaşıyorum. Sara Ahmed’in Şikayet kitabı sığınağıma döndü, 

“Sadece burada değil, yeryüzünün çoğu yerinde benzerden öte aynı durumlar yaşanıyor.” diyerek avutuyorum 

kendimi, ne kadar çoğuz tacize, haksızlığa iftiraya uğrayanlar. Sonunda beraat etsem de, hiçbir alakam olmayan 

konularda iftiraya uğrayıp aklansam da ….hiç kolay olmuyor en kısa süreni bir kaç yıl alıyor ki, 

gerçekten iyi bir avukatım var. Avukatlarla gazeteciler olmasaydı …ne düşünmesi hayal bile etmek istemiyorum. 

İşini hakkıyla yapan her insana saygım var, şu koşullarda gazeteciler, avukatlar benim için çok özel bir yerdeler. 

Sezen Aksu yetişti imdadıma  “sussan olmuyor susmasam olmaz” 


Kadın olmak, çocuk olmak, ağaç olmak sanki daha bir zor …

taciz, istismar, tecavüz…

Haberlerin arasında gözüme ne çarptı “Vay kadınlar tacizi, cinsel istismarı neden hemen afişe etmiyorlarmış!” 

Sanırım aynı toprağa basmıyoruz, aynı yerde yaşamıyoruz. Gerçekler eninde sonunda çıkar ortaya yazık çok yazık mağdurlara…yaşayanı var yaşayamayanı var, kendi canına kıyanı, canına kıyılanlar var. Neden acaba, dön başa.. nerelere nasıl başvurabilir, ne yapabiliriz...


"ifşalar kadınların birbirinden güç alarak sessizliği kırmalarına neden oluyor" Apaçık radyo, Açık gazete, "işte böyle güzelim" programı; Çiçek Tahaoğlu


https://csdestek.org/


https://apacikradyo.com.tr/podcast/acik-gazete/12-aralik-2025-nushasi


https://morcati.org.tr/  https://morcati.org.tr/    https://cinselsiddetlemucadele.org/


Çiçeği burnunda hekimim, güvenli bir ortamda olduğuma inandığım bir evde 

bir gecelik misafiriz üniversiteden arkadaşlarımla.  Otobüs saatlerimize göre 

evden çıkıyorduk. Ev sahibi- gençlik yılları oldukça geride kalmış birisi, yine 

evinde kaldığımız hekim arkadaşımızla birlikte misafir kaldığımız evde yaşıyorlar-  

Sabah evden çıkmaya hazırlanırken iki kolun beni sardığını, bir şeyler gevelediğini 

işitmemle, sıyrılıp kendimi kapıdan dışarı atmam bir oldu. 

Soluğu annemle babamın yanında aldım. Tabii ki hiçbir şey söylemedim. 

Babam kesin yasal yollarda şikayetimde benimle birlikte olurdu. 

O günden sonra uzaklaştım o ortamlardan. Tıpta uzmanlık sınavına hazırlandım. 

O erkekle ilgili mide bulantısı, tiksinti pislik… sadece yakın bir arkadaşıma anlattım. 

Evet üstüme pis iğrenç çürümüş bir şey değmişti, üzerime yapışmadan sıyrılmıştım 

pislikten. Ne utanç ne de kendimi suçlamak…çok uzun yıllar karşımdakileri hep insan 

olarak gördüm kendimi de. Erkeklerin insan olduklarından önce “erkek” olduklarını 

düşünmem, bu alışkanlığı edinmem epey bir zaman aldı. 

Her insan eşitti gözümdü. Şimdi kendime de önce kadın olduğumu hatırlatıyorum. 

Erkek gözümde önce erkek sonra insan…hayatımı kolaylaştırmamın bir yolu. 

Peki bir kadın sürekli kendisine cinsel istismarda, saldırıda bulunan erkeği öldürürse 

neler yaşar? 

Sonuçta nefs-i müdafaa; kadınların mücadelesi ile özgürlüğüne kavuşanlar var, 

Nevin Yıldırım hariç. 

Çiçek Tahaoğlu’nun yazısını ve yıllar öncesinden yazdığım öykümsümü “Başsız Köy” 

buraya bırakıyorum.

https://bianet.org/haber/nevin-yildirim-a-muebbet-hapis-cezasi-163289

https://catlakzemin.com/14-eylulde-nevin-yildirimin-temyiz-durusmasindayiz/ 

https://masalyazar.blogspot.com/2023/11/bassiz-koy-nevin-yildirima.html


          

           Mevsim yazdı


Yazılar yazılmıştı

Herkese rengarenk.   

Karası güzel genç kadına kalmıştı 

Günlük güneşlikti oysa meydan

Gel de ardındaki gerçeğe dayan

Aynı meydanda okunmuştu karası akı

          Sözün kısası, gerçeğin yalanı, 

          lafın erkeği o gün öle  kalmıştı

 Bir kesik erkek başı meydanda kala kalmıştı

 Köy de o gün donakalmıştı

Çocuklara analarından karadan aka dönen bir yazı

Anadan ıraklık, babaları da sağ kalmıştı

 İbreti alem için bu masal da insanoğluna kalmıştı

 Memleketin birinde her gün hem aynı hem de çok farklıymış. 

Yeni doğan gün nelere gebe onu kimse bilmezmiş.  

Bu memleket de çok gezen yaşlı bir kadın varmış. 

Bir gün hapishanedeki genç güzel bir kadını ziyarete gitmiş, 

hapisteki kadının  sırrına ermekmiş dileği, nerden bilsin ki o yaşta böyle bir kaderi. 

Bilse kırarmış dizini otururmuş bir ocak başında, sönmüş de olsa. 

Bilse olurmuş sağır, hem de kör hem de bunak bin beter bir başına. 

Meczup sokaklarda bir bilinmeze giden olurmuş, bilse kaderi bilmese kaderi 

kadının değiştirdiğini olmazı oldururmuş. 

Demir parmaklıkların ardındaki kadını ziyaret eden yaşlı kadın “Kendimi tanımak

 istiyorum senin suretinde”  Demir parmaklıkların ardındaki kadın hala genç, 

hala çok  güzelmiş. Selamsız sabahsız konuşmaya başlamış 

“Benim çıkışım yokmuş meğer, tüm yollara bakmıştım tek tek, döne döne dolaştım 

bir başıma, ne yaptım ne ettimse hep çıktım aynı meydana. 

Aklım çıkmıştı da çocuklarım çıkmıyordu o kalmayan aklımda. 

Her gün örermişim saçını iki belik, kızım der yeter ana bu ne acelelik.  

Oysa gün döndü güze, zamanı okulların.  

Küçüğüm uyanmadan, kızım okula başlamadan ne olacaksa olup bitmeliydi. 

Ellerimi yıkayacak zamanımda kalmalıydı. 

Ben sadece bunu yapmışım, gücüm ötesine yetmemiş. 

Köy meydanına yürümüşüm kadın başıma, yere fırlatmışım  çuvalı.  

Tok bir ses duymuşlar çuval yere değince, ardınca bir erkek başı yuvarlanmışta;  

muhtarın ayağı dibinde durmuş, hala

 kanları akmaktaymış.  Ağzımdan çıkan söz “Namusuma uzatılan dil ile elin sonu budur, herkese duyurulur olmuş, ben

 hatırlamıyorum.” Susmuş kahvedeki erkekler, kesilmiş sesi oyun taşlarının, kağıtlar elde unutulmuş, çay tepsisi asılı

 kalmış elinde kahvecinin. Ardınca bir bir düşmüş kahvedeki erkeklerin başı meydana, kesik baş için gelen jandarma

  korka kalmış.  Meydandaki kesik başlar aynı sözü tekrarlıyormuş:

“Köyümüzün bilinen tarihinde hiç cinayet yoktur. Bizde kavga bile olmaz, biz de kavga bile olmaz .“ 

Yaşlı kadın, genç kadının köyüne gitmiş, her şey olağanmış köyde; insanların başsız olmaları dışında.  

Köy her gün aynı günü yaşıyormuş, her sabah meydana düşen kesik başın sesi ile uyanıyorlarmış. 

”Köyümüzün bilinen tarihinde hiç cinayet yoktur. 

Bizde kavga bile olmaz, biz de kavga bile olmaz."

 ”Köyümüzün bilinen tarihinde hiç cinayet yoktur. Bizde kavga bile olmaz, biz de kavga bile olmaz."  20-12-2012 

        

                              Not: "Başsız Köy" Poedat dergide yayınlanmıştır.

Resim: Çatlak Zemin, 10 Eylül 2017 Nevin Yıldırım’ın temyiz duruşması; 4 Ekim 2013 Nevin Yıldırım  davası 

https://images.app.goo.gl/8He25bTfgGEHMGQc8

https://catlakzemin.com/14-eylulde-nevin-yildirimin-temyiz-durusmasindayiz/


Yorumlar