GELİNCİK
Vurduk sokaklara kendimizi
Vurmamak için kendimizi
Direnme gücümüz
Ömrümüzle sınırlı
Ötesine nasıl geçmeli
Düştü kaldı naçar oldu
Çorbada tuzu oldu
Ömür bu senden benden geçer oldu
İşe koşuldum
Zora koşuldum
Koşa koşa duruldum
Betonun içinde bir kızıl gelinciğe vuruldum.
Bir varmış bir yokmuş. Masal bu yapamayacağı yokmuş. Mevsimler masaldaymış. Sıra yaza gelmiş. Memleketin birinde bugünkü günde bir kaldırım köşesi varmış.
Arabalar orada manevra yaparmış. Kaldırım köşesi dört köşe dört köşe yaşarmış. Kaldırım köşesinin ziyaretçileri sabah akşam manevra yapan arabalarmış. Kaldırım köşesi köşesinde dertsiz tasasız yaşarmış. Ta ki o gün gelene kadar. Bir araba manevra yaparken kızıl bir görüntü yel gibi çarpmış kaldırım köşesinin gözüne. Anlamamış ne olduğunu. Araba uzaklaşmış hızlanarak, kaldırım köşesini merakta bırakarak. Hafiften bir ses duymuş,“Merhaba ben nasılım bugün acaba? Hadi bir sağa bir de sola. Sallanırım boylu boyunca. Güneş yükselir uzar giderim gün batıncaya.” Kaldırım köşesi canımın ötesi bakmış ki bir başına bir gelincik delmiş de betonu, konuşur dururmuş gölgesi ile. Durup dinlemiş bir yol. Kendisi köşe, her yer göz alabildiğine beton grisi.“Nereden düşmüş bu betonların içine bir garip gelincik?” demiş.
Sabahın ilk saatleri ilk arabalar köşede manevra ya- parmış. Gelincik her araba ile bir o yana bir bu yana savrulurmuş. Savrulurken de mırıldanırmış, “Rüzgar kardeş, rüzgar kardeş gel beni dinle! Sendeki yel bende fırtına. Gör de beni unutma.” Rüzgar gökte gezermiş, her arabanın esintisini nerden bilsinmiş. Kaldırım köşesi seslenmişgelinciğe, “Gelincik, gelincik!” Gelincik anlam verememişsese ama yüzünü çevirmiş yine de,“Sen kimsin, gelincik de kim?” demiş. Kaldırım köşesi, “Sen gelincik değil misin?” demiş. Gelincik cevap vermiş,“Ben gelinciği tanımıyorum. Bildiğim tek kişi şu yerde hareket eden benim demiş. Kaldırım köşesi önce sanmış ki gelincik şaka yapıyor,“Tamam tamam gelincik kardeş, bu oyun bu kadar.Yılların kaldırım köşesiyim gelinciklerin alasını bilirim. Gün gördüm günler gördüm, betonu delip de çıkabilen tek gelincik seni gördüm. Merakım ondandır, korkum arabalar gelir giderken ya ezilirsen diyedir.” Kendini bilmez gelincik cevap vermiş, “Arabaların tekerleri geçti üstümden ama bana bir şey olmadı,” demiş. Kaldırım köşesi son bir gayretle, “Arabalar senin gölgenin üzerinden geçmişlerdi. O nedenle hala yaşı- yorsun şans eseri!” Gelincik basmış kahkahayı,“Hadi canım sen de, vızır vızır geçen arabalar can yoldaşımdır benim. Onlar olmasa buradan oraya, oradan buraya nasıl gezerim? Arabalarla canlanır, arabalarla gezerim. Onlar olmasa ben hep aynı yerdeyim. Arabalar en yakın arkadaşım benim,” demiş gelincik. Kaldırım köşesi,“Peki,” demiş,“Sen betondaki karaltısın. En yakın arkadaşların da arabalar. Şansın daim olsun, dilerim bir gün kendini de bilirsin. Hoşça kal,” demiş. Gelincik, “İlk defa benim için kaygılanan birisiyle tanıştım, teşekkür ederim. Sen merak etme. Arabalar sadece beni uzak yerlere götürür, götürdüğü gibi de getirir. Benim oyunum, eğlencem bu. Yoksa çok sıkılırım,” demiş. Kaldırım köşesi taştan betondanmış ama gün ağarır, gece olur, içi titrer, gözünü gelincikten ayıramazmış. Arabalar gelir geçerken yüreği bir kuş gibi çırpınırmış.“Ya gelinciğe bir şey olursa!..” Korkusu, göz göre göre gözünün önünde kaybetmekmiş gelinciği. İçinden içinden, “Ne kadar da güzel, başına bir kaza gelmeden ömrünü tamamlasa,” dermiş. Kaldırım köşesinde bir de ev varmış. Evde yaşlı bir kadın yaşarmış. Bilmeden birbirlerini, ikisi de gelinciğe bakarmış. Kadın gelinciği her gördüğünde, “Fotoğrafını çekmeliyim güneş yükselmeden, gün ışığında sabah er- ken erken,” dermiş. Bir gün iki gün unutmuş hep. Kızmış kendisine, “Bugün de kaçırdım, güneş şimdi tam tepede,” demiş. En sonunda daha fazla bekleyememiş, “Ya gelincik bugün solarsa! Güneş tepede mepede, çekeceğim fotoğrafı kime ne!” demiş kendi kendisine. Koyu bir gölgesi varmış gelinciğin. Kadın gelinciğe hayran çekmiş fotoğraflarını ardı ardına. Gelincik kendisi sandığı gölgesinin tepesinde kıpkızıl parlak dört yaprak görmüş narin, tiril tiril. Kırmızı gelincik de sallanıyormuş salınırken betonda gölgesi. En fazla buna şaşıran gelinciğin kendisi. Şaşırmış gelincik yaşlı kadının fotoğraf makinesinde görünce kendisini. O günden sonra arabaların ne kadar yakınından geçtiğini fark etmiş.
Sabahın ilk saatleri ilk arabalar köşede manevra ya- parmış. Gelincik her araba ile bir o yana bir bu yana savrulurmuş. Savrulurken de mırıldanırmış, “Rüzgar kardeş, rüzgar kardeş gel beni dinle! Sendeki yel bende fırtına. Gör de beni unutma.” Rüzgar gökte gezermiş, her arabanın esintisini nerden bilsinmiş. Kaldırım köşesi seslenmişgelinciğe, “Gelincik, gelincik!” Gelincik anlam verememişsese ama yüzünü çevirmiş yine de,“Sen kimsin, gelincik de kim?” demiş. Kaldırım köşesi, “Sen gelincik değil misin?” demiş. Gelincik cevap vermiş,“Ben gelinciği tanımıyorum. Bildiğim tek kişi şu yerde hareket eden benim demiş. Kaldırım köşesi önce sanmış ki gelincik şaka yapıyor,“Tamam tamam gelincik kardeş, bu oyun bu kadar.Yılların kaldırım köşesiyim gelinciklerin alasını bilirim. Gün gördüm günler gördüm, betonu delip de çıkabilen tek gelincik seni gördüm. Merakım ondandır, korkum arabalar gelir giderken ya ezilirsen diyedir.” Kendini bilmez gelincik cevap vermiş, “Arabaların tekerleri geçti üstümden ama bana bir şey olmadı,” demiş. Kaldırım köşesi son bir gayretle, “Arabalar senin gölgenin üzerinden geçmişlerdi. O nedenle hala yaşı- yorsun şans eseri!” Gelincik basmış kahkahayı,“Hadi canım sen de, vızır vızır geçen arabalar can yoldaşımdır benim. Onlar olmasa buradan oraya, oradan buraya nasıl gezerim? Arabalarla canlanır, arabalarla gezerim. Onlar olmasa ben hep aynı yerdeyim. Arabalar en yakın arkadaşım benim,” demiş gelincik. Kaldırım köşesi,“Peki,” demiş,“Sen betondaki karaltısın. En yakın arkadaşların da arabalar. Şansın daim olsun, dilerim bir gün kendini de bilirsin. Hoşça kal,” demiş. Gelincik, “İlk defa benim için kaygılanan birisiyle tanıştım, teşekkür ederim. Sen merak etme. Arabalar sadece beni uzak yerlere götürür, götürdüğü gibi de getirir. Benim oyunum, eğlencem bu. Yoksa çok sıkılırım,” demiş. Kaldırım köşesi taştan betondanmış ama gün ağarır, gece olur, içi titrer, gözünü gelincikten ayıramazmış. Arabalar gelir geçerken yüreği bir kuş gibi çırpınırmış.“Ya gelinciğe bir şey olursa!..” Korkusu, göz göre göre gözünün önünde kaybetmekmiş gelinciği. İçinden içinden, “Ne kadar da güzel, başına bir kaza gelmeden ömrünü tamamlasa,” dermiş. Kaldırım köşesinde bir de ev varmış. Evde yaşlı bir kadın yaşarmış. Bilmeden birbirlerini, ikisi de gelinciğe bakarmış. Kadın gelinciği her gördüğünde, “Fotoğrafını çekmeliyim güneş yükselmeden, gün ışığında sabah er- ken erken,” dermiş. Bir gün iki gün unutmuş hep. Kızmış kendisine, “Bugün de kaçırdım, güneş şimdi tam tepede,” demiş. En sonunda daha fazla bekleyememiş, “Ya gelincik bugün solarsa! Güneş tepede mepede, çekeceğim fotoğrafı kime ne!” demiş kendi kendisine. Koyu bir gölgesi varmış gelinciğin. Kadın gelinciğe hayran çekmiş fotoğraflarını ardı ardına. Gelincik kendisi sandığı gölgesinin tepesinde kıpkızıl parlak dört yaprak görmüş narin, tiril tiril. Kırmızı gelincik de sallanıyormuş salınırken betonda gölgesi. En fazla buna şaşıran gelinciğin kendisi. Şaşırmış gelincik yaşlı kadının fotoğraf makinesinde görünce kendisini. O günden sonra arabaların ne kadar yakınından geçtiğini fark etmiş.
Güneş tam tepedeydi. Güneşe baktı kendin bilmez gelincik, güneşten kırmızıydı. Kendi parlaklığına şaştı. Çıktığı yere baktı, göz alabildiğine betondandı. Betonun arasından nasıl çıkmıştı ona şaştı. Tek başınaydı, kendisiyle birlikte hareket eden hatta tek hareket eden gölgesiydi. Gün boyu gölgesiyle salındı, gölgesiyle gezindi, çepeçevresindeydi. Gölgesiyle döndü, döndü güneş doğdu, güneş battı. Ay doğdu, ay battı. Be- tonun içinden bir gelincik doğdu. Görebildiği beton ve gölgesiydi. Gölgesi gri ile siyahtandı. Kendisini gölgesi sanmıştı. Ta ki yaşlı kadın fotoğrafını çekerken hayran hayran ona bakarken, gözü de çekilen fotoğrafına kaymıştı. O ne kadar parlak bir renkti, sanki çıkıp koşacaktı. Kendisini ilk kez bir fotoğrafta görmüştü.Yaşlı kadın ona, o fotoğrafına hayrandı. Gelincik solmadan önce bir gülücük göndermiş kaldırım köşesine. Seslenmiş solarken öylece, “Kaldırım köşesi kaldırım köşesi, canımın neşesi, bekle gelincikleri yaz aklına. Geleceğiz bil ki gelecek yaza. Tohumlarımı köşende iyi sakla. Yakan güneş de yok ki artık gölgem ola,” demiş.
Mevsimi geldiği gibi geçtiğinde gelinciğin, son nefesinde kendisini, kıpkızıl rengini yaşlı kadının fotoğrafında ölümsüz olduğunu biliyormuş artık.
Gelen her yaz gökyüzünü gelincikler kaplamış, gökyüzü gelincik olmuş yeryüzüne yağmış. Gelinciklerden desen, betonu gören hiç olmamış.
Mevsimi geldiği gibi geçtiğinde gelinciğin, son nefesinde kendisini, kıpkızıl rengini yaşlı kadının fotoğrafında ölümsüz olduğunu biliyormuş artık.
Gelen her yaz gökyüzünü gelincikler kaplamış, gökyüzü gelincik olmuş yeryüzüne yağmış. Gelinciklerden desen, betonu gören hiç olmamış.
Gökten kırk gelincik tohumu düşmüş her yaz, betondan sokaklara, kaldırımlara. Kırk tohumun kırkı da kök sala çiçek aça, betonları toprak yapa. O günden sonra betonlar tanımışlar kırmızıyı da. Gelincik tarlası olmuş her yer, kaldırım köşeleri sevinçten köşe olmuş. Arabalar garajlarda yer bulmuş.
Masalın sonunda herkes olması gereken yeri bulmuş. Sokaklar çocuklarla dolmuş. Gün boyu, gece boyu oyuna duran çocuklar oyuna doymuş.Analar babalar huzuru bulmuş. Gelinciğin masalı hep bizim (hepimizin) olmuş.
Masalın sonunda herkes olması gereken yeri bulmuş. Sokaklar çocuklarla dolmuş. Gün boyu, gece boyu oyuna duran çocuklar oyuna doymuş.Analar babalar huzuru bulmuş. Gelinciğin masalı hep bizim (hepimizin) olmuş.
Yorumlar
Yorum Gönder