MİNİK SERÇE

     ‘İstinye koyu bir minik serçeyle beni baş başa koydu’
Mini minicik, mini minicik, cik cik Havadan sudan, dağdan taştan Gelenden geçenden
Gidenden kalandan

Dünden bugünden
Bir serçecik varmı
ş, karnı açmışHem de çok ama çok açmışUçarken uçarken konmuş çay bahçesine erken
Masal bu sefer gerçekten günden güne
şten
Çay bahçesinde bir kadın bir masada oturmu
ş derken Yemekte idi kaşarlı tostunu,

içmekte idi demli çayını cam bardakta Tam ısırmıştı ki tostunu, göz göze geldi minik serçe ile...
Serçe baktı boynunu uzatarak, kadın da baktı ürkütme- mek için kıpırdamadan boynunu uzatarak. Anladı kadın bir çırpıda serçe çok aç. Yavaşça ufaladı tost ekmeğinden kendisinin biraz uzağına, masanın üstüne. Sonra bekledi sessizce, kıpırdamadan. Serçe baktı kırıntılara, ayakları
olduğu yerde bir gitti bir geldi, bir geldi bir gitti. Kafasını uzattı ekmek kırıntılarına doğru, bir çekti, bir uzattı kafasını, bir daha çekti ve uzattı. Çekine çekine bir hamle yaptı, kaptı ilk kırıntıyı. Geçti hemen masanın altına, yedi afiyetle. Ama geçmemişti açlığı, yediği kırıntı köreltmemişti cesaretini daha. Açlık baskın geldi korkuya, bir hamle daha yaptı, kaptı ikinci ekmek kırıntısını da. Kadın hiç kıpırdamıyordu, ilk kez bu kadar yakınında idi bir serçe. Nerde ise nefes bile almıyordu. Serçe bir karış ötesinde çekine çekine yemekte idi ekmekleri... Üçüncüyü de kaptı serçe, yedi onu da ma- sanın altında. O masanın altında doyururken karnını, kadın çoğalttı ekmek kırıntılarını. Biraz uzağa kondu minik serçe, baktı ekmek kırıntılarına, ayağı bir ileri bir geri gitti yine. Son birkaç kırıntıya baktı bir kez daha sonra uçtu gitti kendi yolunca oynamaya...
Minik serçenin cesareti açlıktan, kanaatkarlığı tokluk- tandı.
Oyundaşı serçe ile karşılaştı gökyüzünde. Kovalamaca uçuştuğu arkadaşına gösterdi kadını, fısıldadı kulağına; “O kadın serçeleri seviyor, o kadın serçelere asla zarar vermez, sen de bilesin,” dedi.
Kadın,“Aaa!” dedi,“Serçeler konuşuyor.” Serçeleri duyduğunu, kendisi dışında başkalarına söylememesi gerektiğini bilecek yaştaydı artık, gülümsedi, sustu. Çayı da bitmişti, zamanı da. Kalkma vakti idi, masadaki kırıntıları denize attı, evine doğru yola çıktı. Ve bir an, serçenin cesaretini ve güvenini anlatabilirim dedi çocuklarıma, gülümsedi.
Kaldırım kenarından üç serçe havalandı, birisi ikisi üçü, hepsi ama hepsi evlerinde tek başına yaşayan pencere ke- narlarına, balkon köşelerine ekmek kırıntısı, su kabı koyan yaşlı kadınlara doğru uçtu, uçtu...
Okuyunca yazdıklarını yıllar sonra tek bir soruyla kalakalmış  “İstanbul’un neresiydi burası acaba?” demiş. Yıllar sonra cevap bir serçeden gelmiş “Ninelerimiz anlatmıştı bize güçlü Tanrıça Athena’nın güvenli koyunda uçarmışız da, kıyıda otuz üç yıl bir sütunun üstünde yaşayan Çilekeş Daniel’in duaları korurmuş hepimizi. Açlığımızı görür görmez fark ettin paylaştın ya ekmeğini! Merakını da giderelim istedik tez elden. Okuması senden. Bir de hatırlatmıştık sana güvenilir olduğunu erkenden aynı koydaydık o gün koyun koyunaydık…” demiş İstanbul semalarına uçuvermiş.

Yorumlar

ANLAR ANILAR NE SÖYLER?