YILBAŞI ÇİÇEĞİ
Bir aydınlıktı gözünü alan,
Bir ışıktı karanlığı yaran
Bir hayaldi gerçek olan
Bir gerçekti yok olan
İzi fotoğrafta kalan
Köküne, yapraklarına inat
Çiçeğe duran bir yılbaşı çiçeği idi
Gerçekliği masal olan...
Mutfakta, camın önünde bir yılbaşı çiçeği idi coşan. Güneşe hayran, güneşe tapan bir yılbaşı çiçeği.
Sonunda her gün aynı yerden güneşe bakabileceği bir yeri olmuştu.
Her gün aynı yerden ışıklarını biriktirecekti günbegün. Zamanı geldiğinde, yılda bir kez çiçeğe duracaktı tüm yapraklarının uçlarında. Günü geldi çiçeğe durdu, açtı onlarca.
Hele de tüm çiçeklerinin solduğu günlerde bir ışık gözünü aldı gizlice. Tüm diğer ışıklardan daha keskin, daha yakıcıydı. Kamaştı gözleri, kökleri daha bir toprağına daldı, daha bir suyu çekti tüm gücüyle. Her gün doğumundan batımına, bekler oldu gün ışığını. Ama öyle nadir vuruyordu ki tek bir dalına. Bütün gün, bütün geceler boyu ışığını bekliyordu, “Aca- ba bugün sabah çıkacak mı?” diye. Kimi zaman gecenin karanlığı her yeri kapladığında bile kendisini gün ışığını bekler buluyordu. Kendinden geçtiğinin, bir gün ışığının izinde kaybolduğunun ne kendisi ne de başkaları farkında değildi. Gün ışığının nadir uğradığı günlerde, yılbaşı çiçeği sevgiye ilgiye hasret bebekler gibi biriktirdi içinde gün ışığını, tek bir yaprak dalında. Keskin olduğu kadar yakıcı, yakıcı olduğu kadar, en az bir o kadar da zayıftı gün ışığı. Tek bir yaprağında süzdü gelen gün ışığını, damlalardan bir göl gibiydi gün ışığı yaprağında.
Bir sabah uyandı ki gün ışığı yaprağı çiçeğe durmuş; zamana inat, doğasına inat, yılbaşı çiçeğinin kendisine inat. Kökünden bir ses duydu tek bir çiçeğe duran yaprakçık, “Mevsimi geçti çiçek açmanın, mevsimi geçti! Sen bir yaprakçıksın tek başına, kökünü, yapraklarını yok sayarak nasıl çiçek açarsın bir gün ışığının peşinde?” Acının çığlığı ile söyledi sözünü kök, acının çığlığı ile söylerken biliyordu, bir mucizedir tek bir yaprağın çiçek açması ikinci kez mevsimsiz, yalnız başına. Kök bilse de gün ışığının ömrü kısadır, bilse de her bir çiçek gibi solacak, mucize çiçek de esirgemedi yine de yaprağından suyunu. Hayrandı yine de çiçek açmayı göze alan yaprakçığının cesaretine. Köküne, yaprağına, tüm geçmişine inat çiçek açtı yaprakçık. Kırmızıdan daha kırmızı, gün ışığından daha parlak bir çiçekti. Gün ışığı kendisini güneş gibi hissettiren, kendisine hayran yaprakçıktaki çiçeğin güzelliğini fark edince şaşırdı, korktu.
Çiçek dalında soluncaya dek her gün uğradı yaprakçığa, başka gün ışınlarının çiçeği görmesine fırsat vermedi asla. Sakladı kırmızıdan kırmızı, güneşten parlak çiçeği. Gün ışığı bilirdi ki çiçekler açtıkları gibi solar.
Yaprakçık öyle mutluydu ki çiçeği ile, gün ışığı ile her gün birlikte olmaktan. Yaşadı günlerini sessizce. Gün ışığı vaat etti çiçeğe kendi suyunu güneşini.
Günlerce, çiçeği solmaya durduğunda bile yaprakçık vaat edilen suyu, vaat edilen güneşi sabırla, inançla bekledi. Çekildi sular kırmızıdan kırmızı, aldan al çiçekten, çekildi su yaprakçıktan inadına çiçeğe duran. Sabahlardan bir sabah güneşe döndü yüzünü, seslendi köküne; “Vaat edilen su ulaşmadı, güneş ısıtmaktan öte kavurmakta günbegün. Kurudu çiçeğim, kurudu yapracığım ama ben yaşıyorum hâlâ.” Kök dibinde yatan solmuş çiçeğe baktı, seslendi yaprakçığına; “Hiç kimse onun varlığını da inkâr edemez, güzelliğini de. Yaşananlar vaat edilen suyun, vaat edilen güneşin ötesinde bir yerde ama yeryüzünde.” Derin bir soluk alıp yaprakçığa baktı, devam etti sözüne kök ,“Yılbaşı çiçekleri köklerine de kazıdılar, seninle, bir incecik gün ışığında bile çiçeğe durabiliriz artık en karanlık günlerde. Vaat edilen su, vaat edilen güneş ulaşmasa da bize, yaşarız yine de.”
Güneşten üç gün ışığı kopar yeryüzünün en karanlık günlerinde üç gün üst üste; birincisi sokakta bastonuyla gezen yaşlı kadına, ikincisi bir küçük yoğurt kâsesinde yılbaşı çiçeğini camın önünde güneşe durduran küçük kıza, sonuncusu bu masalı okuyan tüm çocuklara.
Yaprakçık öyle mutluydu ki çiçeği ile, gün ışığı ile her gün birlikte olmaktan. Yaşadı günlerini sessizce. Gün ışığı vaat etti çiçeğe kendi suyunu güneşini.
Günlerce, çiçeği solmaya durduğunda bile yaprakçık vaat edilen suyu, vaat edilen güneşi sabırla, inançla bekledi. Çekildi sular kırmızıdan kırmızı, aldan al çiçekten, çekildi su yaprakçıktan inadına çiçeğe duran. Sabahlardan bir sabah güneşe döndü yüzünü, seslendi köküne; “Vaat edilen su ulaşmadı, güneş ısıtmaktan öte kavurmakta günbegün. Kurudu çiçeğim, kurudu yapracığım ama ben yaşıyorum hâlâ.” Kök dibinde yatan solmuş çiçeğe baktı, seslendi yaprakçığına; “Hiç kimse onun varlığını da inkâr edemez, güzelliğini de. Yaşananlar vaat edilen suyun, vaat edilen güneşin ötesinde bir yerde ama yeryüzünde.” Derin bir soluk alıp yaprakçığa baktı, devam etti sözüne kök ,“Yılbaşı çiçekleri köklerine de kazıdılar, seninle, bir incecik gün ışığında bile çiçeğe durabiliriz artık en karanlık günlerde. Vaat edilen su, vaat edilen güneş ulaşmasa da bize, yaşarız yine de.”
Güneşten üç gün ışığı kopar yeryüzünün en karanlık günlerinde üç gün üst üste; birincisi sokakta bastonuyla gezen yaşlı kadına, ikincisi bir küçük yoğurt kâsesinde yılbaşı çiçeğini camın önünde güneşe durduran küçük kıza, sonuncusu bu masalı okuyan tüm çocuklara.
Yorumlar
Yorum Gönder