KURBAĞALAR
Yolda kalan da geçti, yolda yürüyen de geçti,
Dağdan aşan da geçti, çamura batan da geçti,
Karşıdan karşıya bir kurbağa geçti.
Bu sayfadan sağır bir masal geçti
O bir sağır kurbağa idi, o kadar sağır idi ki sağır olduğunu bile bilmiyordu.
Hiç bilmediği bir şeydi işitmek, bu nedenle onun eksikliğini de bilmiyordu. Sağır kurbağa kardeşleri ne yapıyorsa onu yapıyordu, oyun oynaması için işitmesi gerekmiyordu. Zıplayanla zıplıyor, suya dalanla suya dalıyor, uyuyanla uyuyordu.
O kadar çok kardeşlerdi ki, taklit ediyordu o kadar. Tüm günü ve tüm gecesi herkes ile her zaman hep beraber geçtiğinden, ne eksikliğinin ne de fazlalığının farkında idi. Günlerden bir gün hoplaya zıplaya geldiler bir kuyu başına. Bir grup kurbağa oynarken bu kuyu başında, içlerinden iki tanesi düşüverdi dipsiz kuyuya. Kurbağa bunlar, dururlar mı hiç, başladılar yaygaraya. Birisi çığlık çığlığa bir çırpıda söyleyiverdi aşağıdaki sözleri:
“Bu kuyuya düşen hiçbir kurbağa çıkamaz bir daha.” Bir diğeri katıldı en yüksek sesiyle bu koroya:
“Bu kuyuya düşen kurbağaların hepsi öldü, hiçbiri kurtulamadı.”
Diğer kurbağalar geri kalır mı hiç felaket tellallığından, devam ettiler çığlık çığlığa:
“Bu kuyuya düşen tüm kurbağalar öldü, hiçbirisi bir daha asla dere kenarını göremedi.”
Bunu işiten kurbağalardan birisi hemen öldü; ama korkudan, ama çaresizlikten.
Diğer kurbağa sağırdı ezelden, sandı ki kuyu başında heyecanla bağrışan türdeşleri ona tezahürat yapıyordu kurtulsun diye...
Zıpladı, mahcup etmemek için onları, arkadaşlarının kuyu başındaki heyecanlı hallerini gördükçe zıpladı, hiç yorulmadan zıpladı, zıpladı; sonunda bir de baktı ki çıkmışkuyudan.
Kuyudan çıktığı anda, sevincinden türdeşlerinin birden donup kalmalarını fark etmedi bile.
Zıplaya zıplaya dere kenarında aldı soluğu hepsiyle birlikte, sevdikleri ile birlikte.
Tek isteği dere kenarında oynayabilmekti tekrar doyunca.
Ve de hiç beklenmedik anlarda, zıplayarak yüreklerini ağzına getirmekti kafasını eğip dereye bakan çocukların. Usulünce bitirmek gerek masalı, dereden üç kurbağa zıpladı birisi masalı yazana, diğeri sağır kurbağaya, sonuncusu da dere kenarında sağır kurbağayı aramaya giden çocuğa.
“Bu kuyuya düşen kurbağaların hepsi öldü, hiçbiri kurtulamadı.”
Diğer kurbağalar geri kalır mı hiç felaket tellallığından, devam ettiler çığlık çığlığa:
“Bu kuyuya düşen tüm kurbağalar öldü, hiçbirisi bir daha asla dere kenarını göremedi.”
Bunu işiten kurbağalardan birisi hemen öldü; ama korkudan, ama çaresizlikten.
Diğer kurbağa sağırdı ezelden, sandı ki kuyu başında heyecanla bağrışan türdeşleri ona tezahürat yapıyordu kurtulsun diye...
Zıpladı, mahcup etmemek için onları, arkadaşlarının kuyu başındaki heyecanlı hallerini gördükçe zıpladı, hiç yorulmadan zıpladı, zıpladı; sonunda bir de baktı ki çıkmışkuyudan.
Kuyudan çıktığı anda, sevincinden türdeşlerinin birden donup kalmalarını fark etmedi bile.
Zıplaya zıplaya dere kenarında aldı soluğu hepsiyle birlikte, sevdikleri ile birlikte.
Tek isteği dere kenarında oynayabilmekti tekrar doyunca.
Ve de hiç beklenmedik anlarda, zıplayarak yüreklerini ağzına getirmekti kafasını eğip dereye bakan çocukların. Usulünce bitirmek gerek masalı, dereden üç kurbağa zıpladı birisi masalı yazana, diğeri sağır kurbağaya, sonuncusu da dere kenarında sağır kurbağayı aramaya giden çocuğa.
“Yaşamdaki tüm sağır kurbağalara iyi günler...”
Yorumlar
Yorum Gönder