KÖR TALİH



Bir varmış bir yokmuş
Masal dediğin yalanı kovduğunİçine badem şeker koyduğun
Masal dedi
ğin
Her okuyanda ço
ğaldığın
Hepsi hepsi tepside tepsi
Tespih tanesi, nar tanesi, nur tanesi 

Hani nerde annesinin bir tanesi
Bir varmı
ş bir yokmuş hokus pokus 

Masal bu kör talihi kovmuş
Memleketin birinde bir kör talih varmış. Kör talih kimine hastalık kimine kaza bela, çoklukla da çoğuna ölüm getirirmiş. Yılmış halkı memleketin, “Yetti artık, yeter artık!” demişler. Kör talihe karşı baş koyanlar toplanıp bir araya gelmişler. Kör talih bu her sefer de her sefer gibi
sermiş tüm halkı yere, vurmuş yerden yere; ezelden bu işler hep böyle. Baş koyanların bir toplantısını yapalım, başkoyanların başını seçelim demişler önce. Memleketin en yaşlı kadını çıkmış, koymuş başını, kadın başına, hem de tek başına. Baş koyanların başını gördük çokça. Baş koyanların bizi bir pula satmayacağından nasıl emin olacağız?” demiş. Herkesi almış bir kaygı! Yaşlı kadının dediği hep yaşadıkları değil mi? Karar vermişler, “Sayımız da azdır zaten, başsız da devam ederiz yola.” Yüreklerde öyle böyle olmayan bir kaygı ki kaygılar yayılakalmışlar kaygılarından. Kör talihin kaygısı korkusunu da aşş ki kimse sormasın. Herkes boynu bükük oturakalmış. Birden bir kapı gıcırtısı kulaklara dolakalmış.Yaşlıdan yaşlı bir dede girmiş içeriye. Kolları yanda sanki iki odun kazığı; eller titrek titrek zar zor yürümekte, ayaklarını sürüklemekte. Pamuktan akmış saçları, top misali toparlacıkmış burnu, tombul tombulmuşyanakları. Görünce herkesi dertli dertli. Unutmuş kalmış ne için kapı açtığını, ne diyeceğini... Sormuş,“Ne düşünürsünüz kukumav kuşu gibi?” İçlerinden en genci bir çırpıda anlatmış derdi gücü, kör talihi. Yaşlı adam, “Derdiniz derdim büyüktür, görünen o ki hal çaresi de yoktur. Bu halde bana da faydanız yoktur.” demiş, soluklanmış. Genç olan atılmış ileri geri, kalır mı,“Körün körü kör talihle çıkamayız başa ama, senin için elimizden geleni yaparız,” demiş, bak- mış yaşlı adama. “Peki,” demiş yaşlı adam “Bir deneyelim bakalım ne çıkar, olmaz durumumuz bundan kötü,” demiş.
“Bir bilmecem var size, çözerseniz bilmeceyi ben de çözerim kör talihi,” demiş, demiş ama o arada yaşlı kadını da görmüş aynı zamanda. Genç bu yerinde durur mu,“Sor sor sen sözünü bitirmeden biz çözeriz,” demiş. Yaşlı adam sallamış başını, “Hastalığını öğrendiğinden beri ayakları yerden kesildi.” Beklemiş yaşlı adam cevap yok. İçlerinden birisi,“Hem hastalık hem de ayakları yerden kesildi olur mu hiç bu böyle, cevabı belli ayakları yerden kesildi göğe yükseldi. Geride kalanlara helvasını yemek kaldı,” demiş. Ama bilmece bilmece olarak kalmış yine de.Yaşlı adam,“Olmadı bu cevap,” demiş. Bir bardak su istemiş, “Işığınızı görünce su için çalmıştım kapınızı, sağ olun var olun, bilmezdim böyle darda kaldığınızı,” demiş. Beklemiş yaşlı adam var mı başka cevap, gelmeyince cevap,“Size kırk gün kırk gece mühlet. Bildiniz bildiniz, bilemediniz gelmez elimden bir çare,” demiş, acının izi düşş yüzüne,“Bir an önce evime gitmem gerek, derdimin dermanını içmem gerek,” demiş. Ayaklarını sürüyerek zar zor uzaklaşş yanlarından.
Sayılı gün çabuk geçmiş, memleketin insanları sayfalar dolusu cevaplar yazmışlar, kırk birinci gün yaşlı adamın evine varmışlar. Çal çal çalmışlar kapısını, bir solukta sıra sıra okumuşlar sayfalar dolusunu. Yaşlı adam dinlemişsonuna kadar da sallamış kafasını iki yana, “Bulamadınız, bilemediniz,” demiş. Herkesin omzu iyice çökmüş, yaşlı adam devam etmiş sözüne,“Bilemediğimden sormuştum kendime de sorduğum bilmeceyi, bir umudum da sizdeydi. Ama olsun zararı yoktur bilesiniz; henüz çözdüm bilmeceyi. Soluklanın önce dinlenin evimde, yüreğinizi ferah tutun aldım ben kör talihi içime, yürümem mümkün değil hastalığımdan serice. İzleyin beni giderken kör talihle ayağım yerden kesilince,” demiş. Yaşlı kadın dayanamamış daha fazla, “Bu yaşlı başınızla yalnız bırakamam sizi kör talihle, geliyorum ben de,” demiş. Yaşlı adam yaşlı kadına döndürmüş yüzünü gülümseyerek, “Hazırlamıştım zaten yerinizi, biliyordum beni de kendinizi de yalnız bırakmayacağınızı. Artık ayağımı yerden kesmeye hazırım,” demiş yaşlı kadına. Yaşlı adam atlamış bisikletine, arkasına da almış yaşlı kadını, basmış pedala, rüzgar gibi uçarcasına almış yol. Yaşlı kadın ve yaşlı erkek bisikletle giderken bir yandan da bas bas bağırıyorlarmış:
“Hastalığımı öğrendiğimden beri ayaklarım yerden kesildi.”
Kör talih bizim yaşlı başımıza demişler.Yemişler içmişler, gezmişler memleketi bir baştan bir başa. Baş etmişler kör talihle de taşımışlar onu da içlerinde her yere. Kör talih de memnunmuş hayatından, bırakmış insanları sonunda rahat, gezerken rahatmış kendisi de rahat.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine, kerevitime dar dediler, başımın etini yediler. Bir güzele gönül verdiler, göz göze geldiler, diz dize durdular. Ben bisikletle gider iken hani bana hani bana dediler.

NOT: Kör talihi, yaşlı adam ve kadın ile birlikte en son İstanbul Fener'deki "Kanlı Kilise'ye" çıkan yokuşta görmüşler. Bir diğer adıyla Prenses Maria Paleologos, Moğolların Meryem'inin kilisesi.

Yorumlar

ANLAR ANILAR NE SÖYLER?