ÇINAR AĞACI ile SARMAŞIK
Başladın mı dönemezsin geri
Yeniden yaşasan da her mevsimi
Ne mevsimler ne de sen göremezsin aynı seni
Günün güneşin adına
Gecenin ayın karanlığı adına
Çıktığın karanlıksa
Yüzün aydınlıktan yana
Günün geceydi uyandın
Gecen aydınlıktı uykulara kandın
Çınar ağacı ile sarmaşığın sevgisiyle, sarmaş dolaş olandın.
Sultanahmet Camii B kapısından girdiğinde sağda bir ulu çınar görürsün, bir de sarmaşık. Sarmaşık sarar da salınır çınarın dallarından.
Bu masal onlara dairdir, yaşa- maktadır hala.
Bir varmış bir yokmuş.
Masalın hası, yalanın doğrusu,
Yeniden yaşasan da her mevsimi
Ne mevsimler ne de sen göremezsin aynı seni
Günün güneşin adına
Gecenin ayın karanlığı adına
Çıktığın karanlıksa
Yüzün aydınlıktan yana
Günün geceydi uyandın
Gecen aydınlıktı uykulara kandın
Çınar ağacı ile sarmaşığın sevgisiyle, sarmaş dolaş olandın.
Sultanahmet Camii B kapısından girdiğinde sağda bir ulu çınar görürsün, bir de sarmaşık. Sarmaşık sarar da salınır çınarın dallarından.
Bu masal onlara dairdir, yaşa- maktadır hala.
Bir varmış bir yokmuş.
Masalın hası, yalanın doğrusu,
kötünün iyisi hep bu topraklarda doğmuş.
Çınar bir ulu çınarmış soyu belli. Sarmaşık sarmaşıkmış
gezinirmiş yerleri. Yeri bazen çalı, bazen ağaç gövdeleri. Çınarın yaşınca yarası varmış, izleri gövdesinden belli. Kökü kökmüş, dalı yaprağı desen yeşilin hası. Ama gövdesi yaralı. Gövdesi oyuk oyuk. Sarmaşık gezerken gezerken bulmuş kendisini çınarın gölgesinde. Sarmaşık hayran kalmış yine de yaralı, oyuk oyuk gövdeye. Çınar anlatmış gövdesinin öyküsünü, öykünmüş sarmaşık da, “Olur mu ki benim de bir gövdem acaba?” demiş. Çınar, “Anlatırım sana, uğraşırsın gönlünün isteğine kökünle dalınla, denersin hiç olmazsa olsa da olmasa da varsın hep sarmaşıkça,” demiş. “Sarmaşık neden olmasın ki!” demiş, koyulmuş yola. Başlamış yediğine içtiğine dikkat etmeye, dalından gövde yapmaya. Yavaş yavaş oluşturmuş gövdesini çınara yaslanarak. Çevrelemiş gövdesini çınarın yavaştan sararak. Günlerden bir gün Çınar dönmüş sarmaşığa,“Sen gövdemi saralı merhem misali, rüzgar acıtmaz oldu yaramı eskisi gibi. Rüzgar değdikçe gövdeme sızım sızım sızlardı içim. Sen sardığından beri gövdemi rüzgarın bendeki yeri, hafif bir sızıdır hatırlatan bana beni.” Sarmaşık döndürmüş yüzünü çınara,“Teşekkür ederim gövdem var hem gökteyim hem de yerde senin sayende. Bu yükseklikten de güzelmiş yeryüzü,” demiş. Yükselirken sararak çınarı, gelmiş gövde ile dalların buluştuğu yere,“Benim yerim burasıdır demişkalmış. Göğe baksam çınarımın dalını yaprağını görürüm dalların, yaprakların arasından da gökyüzünü, güneşi, ayı, yıldızları. Yere baksam köküm, gövdem yaslı gövdesine çınarın. Toprağım desen bir sürgün dalı uzağımda kokusu her daim burnumda.” Gün gelmiş günü gelmiş vakit ermiş. Sarmaşık özlemiş de yeri, salıvermiş kendisini. O günden beri çınarın dallarından yere doğru salkım saçak salınırmış sarmaşık. En ucundaki filizleri duymuş toprağın kokusunu, hatırlamışlar sarmaşık gibi sarmaşık olduklarını, asla unutmamışlar kendilerini. Çınar şaşırmış önce, sevinmiş sonra, “Sarmaşık bıraktı kendisini yere doğru, esen yele doğru; sevgisi, güveni içime doğru içime doğdu, içimize huzur doldu,” demiş.
Çınar bir ulu çınarmış soyu belli. Sarmaşık sarmaşıkmış
gezinirmiş yerleri. Yeri bazen çalı, bazen ağaç gövdeleri. Çınarın yaşınca yarası varmış, izleri gövdesinden belli. Kökü kökmüş, dalı yaprağı desen yeşilin hası. Ama gövdesi yaralı. Gövdesi oyuk oyuk. Sarmaşık gezerken gezerken bulmuş kendisini çınarın gölgesinde. Sarmaşık hayran kalmış yine de yaralı, oyuk oyuk gövdeye. Çınar anlatmış gövdesinin öyküsünü, öykünmüş sarmaşık da, “Olur mu ki benim de bir gövdem acaba?” demiş. Çınar, “Anlatırım sana, uğraşırsın gönlünün isteğine kökünle dalınla, denersin hiç olmazsa olsa da olmasa da varsın hep sarmaşıkça,” demiş. “Sarmaşık neden olmasın ki!” demiş, koyulmuş yola. Başlamış yediğine içtiğine dikkat etmeye, dalından gövde yapmaya. Yavaş yavaş oluşturmuş gövdesini çınara yaslanarak. Çevrelemiş gövdesini çınarın yavaştan sararak. Günlerden bir gün Çınar dönmüş sarmaşığa,“Sen gövdemi saralı merhem misali, rüzgar acıtmaz oldu yaramı eskisi gibi. Rüzgar değdikçe gövdeme sızım sızım sızlardı içim. Sen sardığından beri gövdemi rüzgarın bendeki yeri, hafif bir sızıdır hatırlatan bana beni.” Sarmaşık döndürmüş yüzünü çınara,“Teşekkür ederim gövdem var hem gökteyim hem de yerde senin sayende. Bu yükseklikten de güzelmiş yeryüzü,” demiş. Yükselirken sararak çınarı, gelmiş gövde ile dalların buluştuğu yere,“Benim yerim burasıdır demişkalmış. Göğe baksam çınarımın dalını yaprağını görürüm dalların, yaprakların arasından da gökyüzünü, güneşi, ayı, yıldızları. Yere baksam köküm, gövdem yaslı gövdesine çınarın. Toprağım desen bir sürgün dalı uzağımda kokusu her daim burnumda.” Gün gelmiş günü gelmiş vakit ermiş. Sarmaşık özlemiş de yeri, salıvermiş kendisini. O günden beri çınarın dallarından yere doğru salkım saçak salınırmış sarmaşık. En ucundaki filizleri duymuş toprağın kokusunu, hatırlamışlar sarmaşık gibi sarmaşık olduklarını, asla unutmamışlar kendilerini. Çınar şaşırmış önce, sevinmiş sonra, “Sarmaşık bıraktı kendisini yere doğru, esen yele doğru; sevgisi, güveni içime doğru içime doğdu, içimize huzur doldu,” demiş.
Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine. Gökten üç çınar, üç sarmaşık tohumu düşmüş yeryüzüne her masal okunduğunda, hepsi de Sultanahmet Meydanı’na, İstanbul’a. Çınar ağaçları ile sarmaşıklar böyle böyle çoğalmakta, birbirini bulmakta...
Yorumlar
Yorum Gönder