SAROZ 'DA DENİZ BERRAK DEĞİL ESKİSİ GİBİ


 









‘Yaşadıklarımda ne kadar kendim idim’ 

Bugünden geçmişe bakmanın trajedisi 

Bireysel terapiden bir armağan bir acı

Yaşayacaklarımda bir nebze bilincindeyim 

Gündüzümde ben, geceleri rüyamda hep benim 

‘Ben’ en uzun yolculuğum bitimsiz son nefesime kadar 

Döne dura yuvarlana koşa bir kanepede bile mışıl mışıl uyuya.... 


Girişgah sonrası yelken açalım rüzgar nereye sürükler bir bakalım. 

Masal mı, öykü mü..

Belkide hiçbiri var mı bir önemi! 

Ah ah Saroz’un denizi seni kimler almış seni kimler almış…

Uzun zamandır yazıyorum, ordan burdan yarım yamalak,

yazmış olduklarım çıfıt bohçamda açılacakları günü bekliyor

En az onlar kadar heyecanlıyım bende 

ne zaman nasıl kim tarafından gün yüzüne çıkarılacaklar diye 

Yayınlanamayan öykülerim mazur görün merakımdaki avuntumu 


Asfalt yollara düşman olacağım neredeyse yol yolcu taşıyor kolayca en ücra köşelere  

İyi mi kötü mü, hem iyi hem de kötü mü bilemedim...

Peki en ücra köşeler muhtaçsa korunmaya kollanmaya güzelliklerini varlıklarını sürdürebilmek için….

ne desem boş yazmak geldi içimden 


Saroz körfezinde bir kıyı çam ağaçlarının gölgesinde  ‘orman kampı’ 

Sabahın erken saatinde giriş yaptım artık bir ‘işleteni’ varmış cüzi değildi günübirlik ödediğim miktar.

Deniz soğuk gelmedi eskisi kadar eskisi kadar da berrak 

Orman kampının sol yanında -bana göre sol- küçük dar bir kıyı 

Bir iki karavan bir kaç çadır, kıyıda avcı sandalyelerinde oturan bir kaç çift 

Herkes gözetmiş birbirini aralarındaki mesafe pek ölçülü 

Orman kampları ‘kamunundu’ bir zamanlar ücretler cüzi tuvaletler temizlenmezse kirli.

Tesisat da ona göreydi izlenimlerimin yalancısıyım 

Düşük bütçe düşük gelir ile denizin kıyısında ormanın içinde çadır kampı yapılabilirdi 

Yanılıyorsam uyarın geçmişten yoktur çok deneyimim 

Deniz berraktı kumsalı temizleyen beş altı kişi  yoktu 

yoktu tuvalet temizliğinden sorumlu daima tuvaletlerin önünde bekleyen bir kişi 

Öğlene doğru akın akın gelenler olmuş kıyıda uyurken orman kampı bir dolmuş bir dolmuş 

Kumsalın hemen üstündeki yolun kenarı arabalarla dolmuş   

Ayrıca sanki bir tepe oyulmuştu yuvarlak ekmeğin içi çıkarılmış gibi önünde otopark yazılıydı gidip bakmadım 

 Kumsalın girişinde solda ‘beach’ vardı sonunda sağda ‘otopark’ içi oyulmuş tepeden bozma

Zincir bir süpermarketin bir marketi vardı, bir zincir cafee idi alt katı. 

Artık kampçılara ürününü satmak için gelen köylülerde yoktur  

nedense geliverdi aklıma 

Baktım denize dikkatlice bulanıktı 

Nasılda bir heves atmıştım sabah sabah kendimi denize 

İkinci kez girerken tedirgindim "Bu deniz pırıl pırıl değil miydi?" 

Girmiştim yeniden 

Üçüncüye girecektim ki vazgeçtim içime bir kuşku düşmüştü 

Baktım ufka ufukta ne yelkenli ne yat vardı atıklarını denize boşaltmış diyebileceğim 

Toparlandım öğlen öğlen saat öğleden sonra sekizi beklemeden  

Çıkarken 'işletilen kamptan' giriş biletimi istediler 

“Ne yapacaksınız ki” dedim vermedim elden 

Gösterdim uzaktan 

“Günlükmüş” dediler açtılar kapıyı, kapı dediysem uzun çubuk bariyeri kaldırdılar havaya 

Tuvaletler artık temiz 

Market temiz 

Arabalar temiz 

Havlular mayolar şemsiyeler temiz 

Hele çadırlar çok modernler son modeller, onlarda hem pratik hem temizler 

Bir tek deniz temiz görünmedi gözüme 

Gözümde kalan berraklığı bulanıklığa bıraktı yerini 

Her şeye rağmen balıklar vardı irili ufaklı yüzen 

Ormanın sesini bastırmıştı insan sesi araba sesi 

Döndüm evime 

Bir daha ki sefere Saroz’un berrak kaldığı yerlere 

Kim bilir nerede? 






 


Yorumlar

ANLAR ANILAR NE SÖYLER?