PARMAKSIZ ELLER
Koşturmaca içinde gelen günler geçen günler. Koşturmaca dediğim de sür arabayı işe, çarşıya, sür arabayı eve.
Toprak yola razıydım ama inşaatlar on yıllardır bitmedi, biteceği de yok. Yollar çamur, yollar bol çukurlu.
Kısa ve hiç trafik ışığı olmayan yoldan gitmeyi gözüm yemedi. Toprak yol olsa da beş yüz metre sonra ana yola bağlanan yola kırdım direksiyonu. Ana yoldan sağa dönüyorum ama soldan gelenleri çok iyi kollamam gerekiyor, araçlar kamyonlar hızlı geçiyor sonuçta E-5, evet E-5 kentin göbeğinden geçiyor. Sağa sağ salim döndüm, sola yanaşmam gerekiyor hızlıca çünkü iki yüz metre sonra göbekten U dönüşü yapacağım. U dönüşü yaparken yolun boş anını yakalamak an meselesi, yol o kadar işlek ki! Hep yüreğim ağzımda gergin giriyorum ana yola. Hani diğer toprak yolun çukuru bozuk yerleri sabit olsa direksiyonda zıplamışım sarsılmışım umrumda değil. U dönüşümü yaptım sağa yanaşmadım hemen solda kaldım. Kaldım ama gözüm sağ banket çukurunun gerisinde yeni yeşeren otla üzerinde oturan bir kadında kaldı. Yavaşladım yolun sağından gitmeye başladım, kadın üzgündü ağlıyordu. Daha ileri gidemedim dörtlülerimi yakarak küfür gibi çalınan korna sesleri arasında geri geri gittim. Kadının hizasına geldiğimde camı açtım. “Sizi bırakabilirim merkeze” dedim Kadın ayağa kalktı bana yaklaştı, göz yaşlarını sildi. “Yok sağolun” dedi. Şaşırdım merakla yüzüne bakıp ne olup bittiğini anlamaya çalışırken, kadın “Eşimle kavga ettim, arabadan indim. Bana sürekli küfrediyor O…., yaşlısın diyor. On dört yıl oldu. Gelip alacak beni. Ben yabancıyım.” dedi. Kadına baktım, adımı hastanede doktor olduğumu söyledim. Ayrılırken “Çok teşekkür ederim” dedi. Ağzımdan çıkan son sözler “Memleketinden çıkma” oldu.
Kent merkezine yol koyuldum tekrar. Aynadan SUV denen öküz ezen bir araba gördüm kadına yaklaşan. Otoban girişinde gözden kayboluncaya izledim arabayı dikiz aynamdan.
Kadının saçları simsiyahtı, kaşları kapkara yapılmıştı. Gözleri yaşlı, dudakları dolgun, fiziği son derece düzgündü. Konuşması yabancı olduğunu ele verse bile çok açık, anlaşılır düzgün bir Türkçe idi. Erkek nasıl biri idi? Bana sorusu kaldı asla bilemeyeceğim. Fiziksel özelliklerinin kaşının, gözünün, boyunun posunun bir önemi var mıydı, hiç sanmıyorum. Ya sözcük haznesi, kendini ifade edişi…emin olduğum bir kadını kendince sevdiğine inandığı kadını aşağılayacak sözlerin ilk elden sahibiydi, lüks SUV sahibi olduğu gibi. Ancak erkeğin bir fiziksel özelliğinden emindim hiç görmesem bile, ellerinin parmaksız bir et yığını olduğundan.
Bir kadın bedenini parmak uçlarıyla özenle, sevgiyle, tutkuyla keşfetmekten uzak. Bir kadını yürek atışını parmak uçlarında duymamış. Bir kadının göz yaşlarını nazikçe parmak uçlarıyla silmemiş. Bir kadından özür dileyip gönlünü almamış.
Bir kadını sanki sadece altına alıp ezip geçmiş gibi.
Evet elleri parmaksız bir et ve kemik yığınıydı, bundan adım kadar kendim kadar emindim.
Arabamı sanayiye sürerken içimden geçenler. Kış lastiklerimi yaza çevirttim. Ön lastikler kenarlarından hava kaçırıyormuş, sağolsun ustalar cantları temizlediler. Yakındaki çay ocağında bir çay içtim, bir çayda ustalar söyledi, arabam hazırdı. Son durağım hastane oto parkı, nöbetçiyim bugün, biraz nezleyim akıyor burnum. Haberlerin yorgunuyum içim acıyor gençlere, yazabildiğime şükrediyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder