SUYA O KADAR MUHTAÇTI Kİ!
Başlamadan bilemezsin
Bir işin ne kadar kolay olduğunu
Başlamadan bilemezsin,
Bir yolun ne kadar güzel olduğunu
Denize dalmadan yüzemezsin
Kök salmadan boy atamazsın
Ağlamadan gülemezsin
Yazmadan bilemezsin masal nerde
yalan nerde, gerçek nerde
Belki de hepsi bir yerde, üçü bir arada derede,
Dereler susuz kaldı, gözlerim yaşsız kaldı, çocuklar masalsız kaldı.
Kahvaltı sofrasında çoluk çocuk uyuyakaldı.
Her günkü gibi bir sabah kalktılar mahmurluklarla. Her günkü gibi bir sabah toplandılar kahvaltı masasında. Masada kahvaltıdan kalan, dibinde süt bulaşığı bardakta bir kurtçuk yol almakta kalan sütte hem yüzmeye hem de doymaya. Çocuk baktı tavana, kurtçuklar dizi dizi kahvaltı yolunda. Annesine seslendi, “Anne bu sefer kurtlanan pirinç galiba, kurtçuklar bembeyaz, bir önceki bulgurdu değil mi hatırladığım kadarıyla?” Anne duydu duymadı, evde her zaman erzak bol olmalıydı. Kurtlanması üretkenliğindendi, eve alınan pirinç ile bulgurun bereketindendi, ne kadar kurtçuk o kadar bereket. Kaç boğaz besliyorlardı acaba anne saydı içinden, gecede izlerine bakılırsa üç aileden en aşağı yirmi tane de sümüklüböcek. Oğlana ses- lendi,“Kaç kurtçuk var tavanda?” Çocuk saydı göz ucuyla, “Yedi tane.” Anne cevap verdi “Katlanacak evin bereketi yirmi yediye ama kırklamak en makbulüdür bu erişte.”
Bir işin ne kadar kolay olduğunu
Başlamadan bilemezsin,
Bir yolun ne kadar güzel olduğunu
Denize dalmadan yüzemezsin
Kök salmadan boy atamazsın
Ağlamadan gülemezsin
Yazmadan bilemezsin masal nerde
yalan nerde, gerçek nerde
Belki de hepsi bir yerde, üçü bir arada derede,
Dereler susuz kaldı, gözlerim yaşsız kaldı, çocuklar masalsız kaldı.
Kahvaltı sofrasında çoluk çocuk uyuyakaldı.
Her günkü gibi bir sabah kalktılar mahmurluklarla. Her günkü gibi bir sabah toplandılar kahvaltı masasında. Masada kahvaltıdan kalan, dibinde süt bulaşığı bardakta bir kurtçuk yol almakta kalan sütte hem yüzmeye hem de doymaya. Çocuk baktı tavana, kurtçuklar dizi dizi kahvaltı yolunda. Annesine seslendi, “Anne bu sefer kurtlanan pirinç galiba, kurtçuklar bembeyaz, bir önceki bulgurdu değil mi hatırladığım kadarıyla?” Anne duydu duymadı, evde her zaman erzak bol olmalıydı. Kurtlanması üretkenliğindendi, eve alınan pirinç ile bulgurun bereketindendi, ne kadar kurtçuk o kadar bereket. Kaç boğaz besliyorlardı acaba anne saydı içinden, gecede izlerine bakılırsa üç aileden en aşağı yirmi tane de sümüklüböcek. Oğlana ses- lendi,“Kaç kurtçuk var tavanda?” Çocuk saydı göz ucuyla, “Yedi tane.” Anne cevap verdi “Katlanacak evin bereketi yirmi yediye ama kırklamak en makbulüdür bu erişte.”
Anne gece su içmeye kalktığında sayardı mutfaktaki irili ufaklı sümüklüböcekleri. Hele bir tanesi vardı ki sanıyordu kendisini duvar ressamı. Her gece duvarın aynı yerinden tırmanıyor, resmini tamamlıyordu san- ki. Anne baktı baktı, “Sen bu gece zor tamamlarsın bu resmi, boyuna posuna bakmadan koca bir duvara resim yapacakmış!..”
Burun kıvırdı gitti yatmaya.
Sabah yirmi yedi tane saydı. “Kırka kaldı on üç,” diye- rek mutfağa geldi pirince baktı, “Merak etme oğlum üç beş gün içinde kırkı tamamlarız, ondan sonra kemikle haşlanan pirinçler Üzüm’e gider.”
Üzüm evin köpeği idi, yabancıları da hiç sevmezdi. Onunla kırk bir oluyordu, ailecek “Kırk bir kere maşal- lah, daha da kurtlanır inşallah, kutlamasına az kaldı. Ben en iyisi sana kurtçuk üstüne bir sümüklüböcek masalı anlatayım,” dedi.
Burun kıvırdı gitti yatmaya.
Sabah yirmi yedi tane saydı. “Kırka kaldı on üç,” diye- rek mutfağa geldi pirince baktı, “Merak etme oğlum üç beş gün içinde kırkı tamamlarız, ondan sonra kemikle haşlanan pirinçler Üzüm’e gider.”
Üzüm evin köpeği idi, yabancıları da hiç sevmezdi. Onunla kırk bir oluyordu, ailecek “Kırk bir kere maşal- lah, daha da kurtlanır inşallah, kutlamasına az kaldı. Ben en iyisi sana kurtçuk üstüne bir sümüklüböcek masalı anlatayım,” dedi.
Oğlan içinden, “Masal da anlatmasan sabahları hiç çekilmezsin zaten anne,” dedi.
Anne söyledi, dinleyelim bakalım ne dillendirdi:
“Gerçekten de sümüklüböcekler hiç aralıksız üç yıl uyuyabilirlermiş bir taşın altında,” diyerek başladı masala; sümüklüböcekler o kadar suya muhtaçtırlar ki yaşamlarını sürdürmek için, bu nedenle çölde bile yaşarlar. Su yok mu, kıpırdamadan bir yaprak yığınının altında ya da bir taşın karanlığında öylece beklerler, hem de yıllarca. Herkesin uykuya çekildiği anlar onların sessiz, ürkek gezmeye çıkma zamanlarıdır. Parlak izlerini de bırakırlar arkalarında, biz hala yaşıyoruz, buradayız dercesine. Sümüklüböcekler yeryüzünde hiçbir canlının muhtaç olmadığı kadar muhtaçtırlar suya, işte sadece bu nedenle bile susuz yıllarca uyuyabilirler çorak kurak iklimlerde. Bilirler ki rüyaları asla onları yalnız bırakmayacak. Rüyaların eşsizliğini öğrendikleri günden beri yalnız da kaldılar, öfkelendiler de, acı da çektiler korktukları kadar; ama ne olursa olsun geri durmadılar coşkularını yaşamaktan. Ne olursa olsun ‘su’ yoksa uyanmayacaklardı. Bekleyeceklerdi o anı, suyun ıslaklığını, şeffaflığını, buğusunu hissedinceye kadar. Korkulacak hiçbir şey yoktu, rüyalar engel tanımazdı çünkü. Onları yönetebilecek, yok edebilecek ne vardı kişu yeryüzünde? Kim dikkat ederdi ki bir taşın, bir yaprak yığınının altında bir damla suya tutunup, karanlık bir köşede kendince uyuyan sümüklüböceğe? Kim inanırdı ki bir sümüklüböceğin uyuduğu yıllarda, yıllarca bu kadar güzel rüyalar biriktirebileceğine. Fark edilmeyen güzelliği yok etmek kimin aklına gelirdi ki?..
Sümüklüböcek çok çok zayıftı, korunmasızdı, işte bu yüzden, sadece bu yüzden çok güçlüydü. Çünkü ne kadar zayıf, ne kadar korunmasız olduğunun farkındaydı, dahası bundan çok çok korktuğunun da...” diyerek tamamladı masalı anne.
Anne söyledi, dinleyelim bakalım ne dillendirdi:
“Gerçekten de sümüklüböcekler hiç aralıksız üç yıl uyuyabilirlermiş bir taşın altında,” diyerek başladı masala; sümüklüböcekler o kadar suya muhtaçtırlar ki yaşamlarını sürdürmek için, bu nedenle çölde bile yaşarlar. Su yok mu, kıpırdamadan bir yaprak yığınının altında ya da bir taşın karanlığında öylece beklerler, hem de yıllarca. Herkesin uykuya çekildiği anlar onların sessiz, ürkek gezmeye çıkma zamanlarıdır. Parlak izlerini de bırakırlar arkalarında, biz hala yaşıyoruz, buradayız dercesine. Sümüklüböcekler yeryüzünde hiçbir canlının muhtaç olmadığı kadar muhtaçtırlar suya, işte sadece bu nedenle bile susuz yıllarca uyuyabilirler çorak kurak iklimlerde. Bilirler ki rüyaları asla onları yalnız bırakmayacak. Rüyaların eşsizliğini öğrendikleri günden beri yalnız da kaldılar, öfkelendiler de, acı da çektiler korktukları kadar; ama ne olursa olsun geri durmadılar coşkularını yaşamaktan. Ne olursa olsun ‘su’ yoksa uyanmayacaklardı. Bekleyeceklerdi o anı, suyun ıslaklığını, şeffaflığını, buğusunu hissedinceye kadar. Korkulacak hiçbir şey yoktu, rüyalar engel tanımazdı çünkü. Onları yönetebilecek, yok edebilecek ne vardı kişu yeryüzünde? Kim dikkat ederdi ki bir taşın, bir yaprak yığınının altında bir damla suya tutunup, karanlık bir köşede kendince uyuyan sümüklüböceğe? Kim inanırdı ki bir sümüklüböceğin uyuduğu yıllarda, yıllarca bu kadar güzel rüyalar biriktirebileceğine. Fark edilmeyen güzelliği yok etmek kimin aklına gelirdi ki?..
Sümüklüböcek çok çok zayıftı, korunmasızdı, işte bu yüzden, sadece bu yüzden çok güçlüydü. Çünkü ne kadar zayıf, ne kadar korunmasız olduğunun farkındaydı, dahası bundan çok çok korktuğunun da...” diyerek tamamladı masalı anne.
O an saatine bakan çocuk,“Okul servisi şimdi gelecek,” diyerek kapıya yöneldi. “Bu kurtçuk ne şanslı! Hem süt banyosu yapacak, hem de okula gitmeyecek,” dedi.
Her gece yerin çatlağından üç sümüklüböcek yavrusu çıktı, birisi masalı çok seven çocuğa, diğeri kurtçukların konuştuğuna inanan küçük kıza, sonuncusu da masal masal matitas derken bir dilim beyaz peyniri oğluna yediren anneye.
Her gece yerin çatlağından üç sümüklüböcek yavrusu çıktı, birisi masalı çok seven çocuğa, diğeri kurtçukların konuştuğuna inanan küçük kıza, sonuncusu da masal masal matitas derken bir dilim beyaz peyniri oğluna yediren anneye.
Yorumlar
Yorum Gönder