UMUT HANGİ SANDIKTA?
Gecenin bir vakti
Yatağa bakan gözler
Bilememiş ki neyi özler
Aklına düşünce gençlik
Kalkıp oturmuş bir Kadın Anam
Uykuyu neyler
Masal söyler
Kendisini eyler
El neyler
El neyler
Elleri havada
Kedisini almış arkasına
Haydi masala
Haydi masala
Hayda dedim bir deve geçti önümden
Huyda dedim bir eşek anırdı öteden
Deveye hendek atlatan kim
"Ben"
Eşek iken semer vurulan kim
"Ben"
Öyleyse anır anırabildiğin kadar
Anır anırabildiğin kadar
Nefesin buna yeter
Nefesin anca buna yeter
Gitmesin kimsenin gücüne
Devir gücü gücüne yetene
Memleketin birinde umudun peşinde dolaşan bir Kadın Anam varmış. Umudun peşinde dolaşan dediysem "umudu" arıyormuş. Sormazsınız bilirsiniz ihtiyaçtandır "umudu aramak" çaresizliklerde ben sordum hemen. Demesin mi bana "Umudu bir bulayım ayrılmayacağım yanından. Biliyorum saklanmakta bir sandığın içinde adı Pandora olan. Ah bir bulsam sandığı girsem içine hemen" demesin mi bana nasıl şaşırdım hiç sormayın. Kadın Anam umudun içinde saklandığı sandığı araya dursun. Yolculuğu boyunca bir küçük kavanozu varmış yanından hiç ayırmadığı. Nereye giderse gitsin üç beş günde bir kavanozunu açar kontrol edermiş. Kimse bilmezmiş kavanozun içindekini. Başkalarının yanında da asla ortaya çıkarmazmış. Yıllar yıllara eklenmiş yollar yollara sayısız sandığı açmış bir heyecanla umudu bulacağım yanına sokulacağım diye. Bulamamış, bulma umudu içinde kalmış. Ömrü yolculukla geçmiş. Kendini bilirmiş bilmesine de yaşını başını unutuverirmiş. Bir kış mevsimi bir köyde mahsur kalmış. "Bu kış buradayım. Karlar erimeden bir yere gidemem." demiş. Köyde herkesin aşı ekmeği kendine görede olsa Kadın Anam'ı aç bırakmamışlar. Kadın Anam ekmek değil un istemiş. Un vermişler, "Hangi undan istersin?" demişler. Kadın Anam "Fark etmez" demiş. Hiç unsuz kalmamış. Anlayacağınız kendi ekmeğini kendisi yapıyormuş. Çıkınındaki kavanozda mayası varmış. Kaldığı evin arkasındaki tepedeki pınardan suyunu taşırmış. Pınar yaz kış ne kurur ne de donarmış. "Yazını bilemem ama kışın donmadı" demiş Kadın Anam. Suyunu hep o pınardan taşımış evine. O suyu içmiş onunla çayını kahvesini yapmış, ekmek hamurunu yoğurmuş. Gel zaman git zaman kara kılçık buğday unu getiren dayanamamış sormuş "Neden bizim ekmeğimizden hiç yemiyorsun. Sadece kendi yaptığın ekmeğin tadını biliyorsun." demiş. Kadın Anam çok diyarlardan geçtim çok uzun yıllar boyunca ekmeğimi kendim yapmadım. öyle bir an geldi ki hangi diyarda hangi ekmeği yersem hep aynı tad vardı damağımda. O kadar şaşırdım ki fark ettiğimde. Sordum soruşturdum okudum. Ekmeklerin mayası aynıydı, öyle olunca da un ne olursa olsun maya ekmeğe damgasını vuruyordu. Kimse sürekli beslemek sürekli ekmek yoğurmak zorunda kalacağı kendine has bir tad için uğraşmıyordu. Elden ele geçen maya kolayca hızlıca kabartıyordu her unu. İşte o günden sonra kolay olmasada uğraştım kendi mayamı olgunlaştırdım. Bir kavanoz ile eşlik etti bana yolculuklarımda. Bende sayesinde damak tadımı korudum, kaybetmedim." demiş. Kara kılçık ununu getiren "Bizler bu köye farklı diyarlardan geldik kimimiz rastlantı eseri kimimiz arayıp bularak. Her evin kendi mayası var. Hepimiz kendi ekmeğimizi kendi mayamızla yoğurur hem kendimiz yeriz hem de ikram ederiz." demiş. Velhasıl sözü dolandırmayayım Kadın Anam o günden sonra yine ekmeğini kendi mayası ile yoğursada komşularıyla paylaşmış, onların ekmeklerininde tadına bakmış. Karın lapa lapa yağdığı bir gece rüyasına bir melek girmiş. Melek "Kadın Anam gönlün gençtir hiç yaşlanmadı yaşlanmayacak ömrünce umudu aradın gittiğin her yerde. Dileğin umudun saklandığı sandığa girebilmekti. Yakında gerçekleşecek bu dileğinde. Sandık senin dilediğin yerde." demiş. Kadın Anam ter içinde korkuyla uyanmış. "Bu nasıl bir rüya!" demiş heyecanla. Karlar erimeye başlayınca baharın kokusu gelmeye başlamış burnuna. Rüyasıda emeğin söyledikleride çıkmamış hiç aklından. Yine bir gün pınardan güğümüne su doldururken suda bembeyaz saçlarını damarları iyice belirginleşmiş kırış kırış ellerini görmüş yüzüne daha bir dikkatle bakmış gözlerinin içi ışıl ışıl gülüyormuş. Dalgın dalgın suda aksini seyrederken güğümü dolmuş taşmış. Kadın Anam "Ömrümde taştı, güğümdeki su gibi." demiş. Karlar eriyip yollar açılınca çok uzaklarda kalmış olan evine dönüş yolculuğuna başlamış. Köyden pek güzel uğurlanmış. Evine ulaştığında çok yorgunmuş yılların yatağında huzurla derin bir uykuya dalmış. Uykusunda rüya yokmuş nefes bile almıyormuş. Başucunda kavanozu duruyormuş altındaki notta "Dostlara..." yazıyormuş. Birde defter varmış defterin son sayfasında "Ne mutlu ki bana toprağın altında ak kavaktan bir sandıkta umuda sarılarak uyuyacağım." yazıyormuş.
Altınyaldızlı gökten ak kavaktan üç sandık düşmüş yeryüzüne üçüde ömrünü "umudu bulma" umuduyla geçirenlere.
Yorumlar
Yorum Gönder