ŞURDAN BURDAN "KİTAPLIKTAN ÇARDAĞA"



















Günden geceden, 
sokaktan evden bahçeden merhaba, 
dilerim olur günlük, 
yazarım üşenmeden. 
Haydi rastgele!

Mevsim güz, sonbahar ne demek ayol, 
ayol ayol yeryüzü kadınlarına bin selam olsun.
"AYOL" armağanı beni buldu "VELEV Kİ" bir nebze içimi soğuttu, yazacağımı bile unutturdu.

Baharın sonu olmaz dilimin kemiği var. Bir çardak altında yazıyorum. Ne beton ne demir ne de ahşap, ahşap güzel çok güzel de ederine gücüm yetmez yepisyeni çardağın hikayesi de olmaz. Alacalı hedera orman sarmaşığı başım üstünde, dalları çatı oldu, çardak oldu. 
Sağ üst köşedeki tahta dağılan bir rafın parçası, empreyeli.
Metal beyaz boyalı demire gelince ayakta dik duran kurulan bir kitaplığın artan parçası 90'lı yılların Ankarasından,  zorunlu hizmetteki ilk aldıklarımdan. Nelerdi derseniz ilk maaşımla aldıklarım çiçeği burnunda 657 sayılı devlet memuru olarak; çelik tencere seti, büyük boy-altı adetfincan ve tabağı - fincan takımı, kaset çalar, kitaplık katlanır masası olan.
Çardağın altında gittim mi zorunlu hizmet yıllarıma tek göz oda kovalı soba, çok iyi soba yakarım ayrıca. 
Çardağa son eklenen beyaz metale gelince aslı alüminyum galiba, o da bir duşa kabin parçası mor salkımın yoldaşı. En kritik parça kitaplık ayağına uzanan ince tahta, o taşıyor yükünü , o belirliyor şekli şemalini derme çatma çardağın. Bir zamanlar bir çatının kenarındaydı bir fırtınada düşüp parçalanıncaya kadar. Kalınlığı şu ankinin en az üç katıydı. Yine bir çatıya yaslanıyor bir ucu, diğer ucu kitaplık ayağında daha çok iş var onda. 
Hepsi hedera ile mor salkımın yoldaşı, nar ağacının komşusu. 
 

Yorumlar

ANLAR ANILAR NE SÖYLER?