NEREYE KÖSTEBEK?
Sabah erkendi, çok erken
Horoz öttü erken erken
Atın önünde etKöpeğin önünde ot varken
Damdan düştüm derken
Masala gömülmüş iken.
Günlerden bir sabah alacakaranlıkmış, bir horoz vakitsiz ötmüş. Anne vakitsiz çıkmış yürüyüşlere. Bakmış sokağa demiş ki, “Bir ben, bir çöpçüler, bir de köpekler dolaşmakta kentin sokaklarında bu saatte.” Yürürken önünden bir yün yumağı geçmiş. Bakmış, bir daha bakmış yün yumağına önünden geçen; kedi dese değil, sıçan dese değil, köpek dese hiç değil. Tüylü bir yumak, yassıca, minicik pembe eller ayaklar, minicik pespembe bir burun, gerisi tüy sadece. Eğilmiş bakmış öylece. “Hiç görmedim daha önce, oysa gözünden tanırım ben her şeyi,” demiş. Demiş ama göz möz bulamamış yün yumağında. İzlemiş gitmiş peşi sıra. Hızlı hızlı, dört ayağı üzerinde kıvrıla kıvrıla gitmekteymiş yanlarından bastırılmış yün yumağı. Evin çıkışındaki kaldırımın kenarında bir ileri bir geri gidip gelmekteymiş yeri koklayarak. Anne vazgeçmiş uzaktaki yürüyüşünden bugünlük, dönmüş durmuş bahçede. Birinci turu tamamladığında bakmış, vermiş kararını, “Bu köstebek olmalı,” demiş,“Gözü yok ayrıca.” Köstebek iki taşın arasındaki harcı kazımaya çalışıyormuş burnuyla, ön ayakları ile. Devam etmiş anne. İkinci turda köstebek çivi misali baş aşağı amuda kalkmış, burnu üzerinde zıplayıp mercimek tanesi kadar açtığı harç çuk runa çivi gibi çakılıyormuş bir inip bir kalkarak. Üçüncü denemesine kadar izlemiş anne, takdir etmiş köstebeğin yaratıcılığını da, çabasını da, devam etmiş yürüyüşüne. Üçüncü turda mısır tanesi kadarmış çukur. Vida misali dönmekteymiş köstebek burnunun ucunda çivileme. Akan kanları görmüş anne ,“Acı çekiyor, ama vazgeçmiyor daha, ne kadar da inatçı, inançlı, kim bilir belki de o pembe burnu, o pespembe elleri ile deler geçer betonu...” Nerdeyse inanacakmış bu düşüncesine anne. Dördüncü tura gelince bakmış köstebeğe, burnu, elleri kan içinde, bir dönmekteymiş vida misali, bir çakılmaktaymış çivi misali; iki taşın arasındaki çukur desen en fazla olmuş bir küçük nohut kadar. Anne demiş, “Bu iş buraya kadar.” Ya sabır çekmiş, “Ne kadar da çılgınmış bu köstebek,” demiş. Gelince anne beşinci son tura, eve girip kahvaltı hazırlama vaktiymiş nerdeyse, ilk kez doğru zamanda ötmüş vakitsiz horoz. Kan revan içindeki köstebeğe bakmış da anne; birden elini uzatıp karnından gıdıklamış, sıçramış köstebek kıkırdayarak, düşmüş sol yanındaki kaldırımın çevrelediği toprağa. Olan olmuş, kaçan kurtulmuş, köstebeğin kanlı burnu değince toprağa, hatırlamış nerede yaşaması gerektiğini boylu boyunca bir anda. O kadar hızlıymış ki köstebek toprakta, annenin görebildiği gülmekten kıkırdayan bir tüy yumağının gözle kaş arasında kaybolmasıymış toprakta.
Masal bu ya, üç tane anne düşmüş her alacakaranlıkta yeryüzüne vakitsiz öten horozların sesini duyunca. Düşen her anne, kentin taşları, betonları arasında gezen köstebeklerin sayısınca çağırmış, diğer anneleri de “Taşta, betonda gıdıklanacak çok köstebek var daha.” O gün bugündür sabahın alacakaranlığında yola çıkan anneler köpeklerle yürümekte, çöpçülerle temizlemekte sokakları, en güzeli hep birlikte kentin betonunda gıdıklamakta pespembe burunlu pespembe ayaklı köstebekleri.
Şahane bir masal, bir solukta üç kere okudum. Her okuyuşta daha çok ve daha farklı tadları oldu. Tekrar tekrar okundukça daha da anlamı ortaya çıkıyor bence. Tebrikler masalyazar size. 👍
YanıtlaSilTeşekkürler yorumunuz bir ilk, ne güzel bir başlangıç oldu sevinci içime doldu
Sil