ALDIM ALACASINI ÇALDIM KARASINI
Gece uykudan önce
Korona 19 günlerinde
Ne avutur gönlümüzü
Kaygıdan korkudan öte
Boynum olur mu hiç
bir virüse kıldan ince
Anlamı adının "taç" imiş
Dursun adının sözünde
yeri var başımın üstünde
Şaka şaka
Takmadım ki başıma
bugüne kadar hiç "taç"
yakışmaz bundan sonrada.
Ne işi var içimde ta içimde
hücrelerimin içinde
Adının anlamı "taç" imiş
öğrendim kalır mıyım hiç durduğum yerde
Hele varayım Kart Ana'nın kapısına geceden kalanı sabahın aydınlığında deyiversem ne der acaba?
Vardım kapısına "Tak tak, tak tak.."
Kart Ana seslendi mi içerden
"Kim o! Kim o öğlenin köründe öğlenin köründe." dedi.
"Vakitsiz davetsiz gelenim hem seni hem kendimi bilenim bilsen bilsen sen bilirsin bir meselem var" der demez
Kart Ana açtı kapısını bana mahmurdu gözleri hâlâ.
"Ne zorun var öğlenin kör saatinde? Tek bir hayrın oldu içmeyeceğim kahvemi tek başıma" dedi. Anlattım bir bir korona 19'u virüs olduğunu nasıl istila ettiğini yeryüzünü üstüne üstlük birde adının "taç" anlamına geldiğini. Kahvesini içerken dinledi içten içten içerden "Adının anlamı taç olan bir virüs var desene elimizde, öyleyse İkinci kahveler senin elinden. Tek masalım var içimde anlatacak, tek evim, tek elimden gelene bakarım." dedi. İkinci kahvelerimizi içerken anlattığı masalı paylaşsam olmaz paylaşmasam onmazdım. Hem kapısına var öğlenin kör saatinde hem yazma masalını hem de paylaşma olacak iş değildi olmadı bohçama sığmadı.
Korona 19 günlerinde
Ne avutur gönlümüzü
Kaygıdan korkudan öte
Boynum olur mu hiç
bir virüse kıldan ince
Anlamı adının "taç" imiş
Dursun adının sözünde
yeri var başımın üstünde
Şaka şaka
Takmadım ki başıma
bugüne kadar hiç "taç"
yakışmaz bundan sonrada.
Ne işi var içimde ta içimde
hücrelerimin içinde
Adının anlamı "taç" imiş
öğrendim kalır mıyım hiç durduğum yerde
Hele varayım Kart Ana'nın kapısına geceden kalanı sabahın aydınlığında deyiversem ne der acaba?
Vardım kapısına "Tak tak, tak tak.."
Kart Ana seslendi mi içerden
"Kim o! Kim o öğlenin köründe öğlenin köründe." dedi.
"Vakitsiz davetsiz gelenim hem seni hem kendimi bilenim bilsen bilsen sen bilirsin bir meselem var" der demez
Kart Ana açtı kapısını bana mahmurdu gözleri hâlâ.
"Ne zorun var öğlenin kör saatinde? Tek bir hayrın oldu içmeyeceğim kahvemi tek başıma" dedi. Anlattım bir bir korona 19'u virüs olduğunu nasıl istila ettiğini yeryüzünü üstüne üstlük birde adının "taç" anlamına geldiğini. Kahvesini içerken dinledi içten içten içerden "Adının anlamı taç olan bir virüs var desene elimizde, öyleyse İkinci kahveler senin elinden. Tek masalım var içimde anlatacak, tek evim, tek elimden gelene bakarım." dedi. İkinci kahvelerimizi içerken anlattığı masalı paylaşsam olmaz paylaşmasam onmazdım. Hem kapısına var öğlenin kör saatinde hem yazma masalını hem de paylaşma olacak iş değildi olmadı bohçama sığmadı.
ALDIM ALACASINI
Aldım alacasını
Çaldım karasını
Bir okudum bir üfledim
Rüzgarın önünde bir kuru yaprak gibi
Savruldum savruldum
bir pekmez kazanına düşüverdim
Tabak tabak pekmez dağıtan varmış
Kepçe çarpmasın diye kazanda dört dönen bir kuru yaprak ben varmışım.
Pekmeze bir türlü doymayanlar tabak tabak kaşıklayanlar varmış.
Pekmezi dağıtan her seferinde sormaktaymış boş tabağı alırken "İster misiniz bir tas daha"
Utana sıkıla 3. tası isteyen "Zahmet olacak ama pek de tatlı size pekmez kalmadı." demiş.
Pekmezi dağıtan pek eli bol sözünede pek rahatmış.
"Ne sıkılırsınız ki pekmez isterken sıçan düşmüş kazandan üç tabak pekmez ne ki."* dememiş mi. Nerde o pekmeze methiyeler düzen kaşığı atıp tası başına diken. İşitir işitmez sıçan lafını kalakalmışlar ellerinde kaşıklarla kaşıkları bir tarafa tasları öbür tarafa fırlattıkları gibi bir kaçış kaçmışlar ki sormayın midelerini tuta tuta.
Ah ah demeyin pekmezi dağıtan pek yamanmış seslenmiş arkalarından
"Abovv bu nasıl kaçmak böyle bu nasıl kaşık tas fırlatmak. Şu yaptıklarına hele bir bakın neredeyse kıracaklardı ebemin balgam çanağını." dememiş mi kaçanlar şanslılarmış bir nebzede olsa işitmemişler "ebemin balgam çanağını"
Ah ah ne demeli pekmez dağıtan ellere lafı gediğine koyan dillere ne demeli, şapka çıkartıp önlerinde eğilmeli. Eğilmişim yerlere kadar.
Pekmez dağıtan çökmüş bir kütüğün üstüne sığınmış meşe ağacının gölgesine "Çalış çalış tüm gün, üstüne üstlük tüm gece zor at yatağa kendini daha yastığa başını koymadan dal uykulara da bu kadarcık eğlenceyi çok mu göreceksiniz bana. Görmeyesiniz bana, nasıl ki dalgalanmadan geçmez hayat günümü geçirmem dalga geçmeden." demiş demiş kime mi tabii ki meşe ağacına. Meşe ağacı "Ah ah seni gidi yaramaz der gibi" yağdırmış palamutları pekmez dağıtanın başına. Pekmez dağıtan "Meşe ağacı palamutların başımın tacı bir sen anlarsın dilimden gönlümden bende vaz geçmem senin gölgenden." demiş.
Tam o sırada kuru yaprak rüzgarla havalanmış pekmez kazanından damla damla pekmezler toprağa düşe. Kuru yaprak "Pekmez kazanının masalını hem anlattım hem yaşadım pekmezlendim. Rüzgarım bu sefer erdir beni bulutlara kim bilir ne masallar saklıdır bulutlarda kim bilir ne masallar saklıdır bulutlarda." demiş. Kuru yaprak ile rüzgar ese uça gezmişler yeryüzünü masal toplamışlar birlikte.
Gökten üç pekmez dağıtan ile üç kazan pekmez düşmüş yeryüzüne.
Gelende kaşıklamış geçende kaşıklamış.
Tas tas pekmez kaşıkla kaşıkla bitmez.
Tas tas pekmez kaşıkla kaşıkla bitmez.
Kazanlara sıçanlar düşer mi düşmez mi
Kazanlara sıçanlar düşer mi düşmez mi
Hiç kimse bilmez hiç kimse bilmez
*Esin kaynağı:
Düziçi Folklor Kitapları 5;
Çukurova Folkloru Üzerine Mektuplar 1.Cilt.
Ağıdı Paylaşmak
Bekir İşlek
Musa Tolu
Çaldım karasını
Bir okudum bir üfledim
Rüzgarın önünde bir kuru yaprak gibi
Savruldum savruldum
bir pekmez kazanına düşüverdim
Tabak tabak pekmez dağıtan varmış
Kepçe çarpmasın diye kazanda dört dönen bir kuru yaprak ben varmışım.
Pekmeze bir türlü doymayanlar tabak tabak kaşıklayanlar varmış.
Pekmezi dağıtan her seferinde sormaktaymış boş tabağı alırken "İster misiniz bir tas daha"
Utana sıkıla 3. tası isteyen "Zahmet olacak ama pek de tatlı size pekmez kalmadı." demiş.
Pekmezi dağıtan pek eli bol sözünede pek rahatmış.
"Ne sıkılırsınız ki pekmez isterken sıçan düşmüş kazandan üç tabak pekmez ne ki."* dememiş mi. Nerde o pekmeze methiyeler düzen kaşığı atıp tası başına diken. İşitir işitmez sıçan lafını kalakalmışlar ellerinde kaşıklarla kaşıkları bir tarafa tasları öbür tarafa fırlattıkları gibi bir kaçış kaçmışlar ki sormayın midelerini tuta tuta.
Ah ah demeyin pekmezi dağıtan pek yamanmış seslenmiş arkalarından
"Abovv bu nasıl kaçmak böyle bu nasıl kaşık tas fırlatmak. Şu yaptıklarına hele bir bakın neredeyse kıracaklardı ebemin balgam çanağını." dememiş mi kaçanlar şanslılarmış bir nebzede olsa işitmemişler "ebemin balgam çanağını"
Ah ah ne demeli pekmez dağıtan ellere lafı gediğine koyan dillere ne demeli, şapka çıkartıp önlerinde eğilmeli. Eğilmişim yerlere kadar.
Pekmez dağıtan çökmüş bir kütüğün üstüne sığınmış meşe ağacının gölgesine "Çalış çalış tüm gün, üstüne üstlük tüm gece zor at yatağa kendini daha yastığa başını koymadan dal uykulara da bu kadarcık eğlenceyi çok mu göreceksiniz bana. Görmeyesiniz bana, nasıl ki dalgalanmadan geçmez hayat günümü geçirmem dalga geçmeden." demiş demiş kime mi tabii ki meşe ağacına. Meşe ağacı "Ah ah seni gidi yaramaz der gibi" yağdırmış palamutları pekmez dağıtanın başına. Pekmez dağıtan "Meşe ağacı palamutların başımın tacı bir sen anlarsın dilimden gönlümden bende vaz geçmem senin gölgenden." demiş.
Tam o sırada kuru yaprak rüzgarla havalanmış pekmez kazanından damla damla pekmezler toprağa düşe. Kuru yaprak "Pekmez kazanının masalını hem anlattım hem yaşadım pekmezlendim. Rüzgarım bu sefer erdir beni bulutlara kim bilir ne masallar saklıdır bulutlarda kim bilir ne masallar saklıdır bulutlarda." demiş. Kuru yaprak ile rüzgar ese uça gezmişler yeryüzünü masal toplamışlar birlikte.
Gökten üç pekmez dağıtan ile üç kazan pekmez düşmüş yeryüzüne.
Gelende kaşıklamış geçende kaşıklamış.
Tas tas pekmez kaşıkla kaşıkla bitmez.
Tas tas pekmez kaşıkla kaşıkla bitmez.
Kazanlara sıçanlar düşer mi düşmez mi
Kazanlara sıçanlar düşer mi düşmez mi
Hiç kimse bilmez hiç kimse bilmez
*Esin kaynağı:
Düziçi Folklor Kitapları 5;
Çukurova Folkloru Üzerine Mektuplar 1.Cilt.
Ağıdı Paylaşmak
Bekir İşlek
Musa Tolu
Yorumlar
Yorum Gönder