HEKATE İLE YAN YANA "AÇ AÇ, AŞ AŞ" "MİNNOŞ AÇ, AÇ"
“Aç aç barikatları aç”
Geceden beri
Dilime pelesenk oldu
Yüzüme gülümseme kondu
Açıldı barikatlar da ne oldu
Sokaklar kadınlarla hayat buldu
Açıldı barikatlar da ne oldu
Sokaklar cesareti neşeyi gördü
Açıldı barikatlar da ne oldu
Gökkuşağının renkleri aydınlattı geceyi
Açıldı barikatlar
Göğsüme bir beyaz güvercin kondu
Gagasında incecik bir zeytin dalı
Tir tir titriyordu yüreği ağzında
Korkuyordu
Korkuyordu
Tüylerim diken diken oldu
Tüylerim diken diken oldu
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde insan evladı kaybolmuş kendisinin içinde. Beşik yuvarlanmış eşikten, Nasrettin hoca düşmüş eşşekten, ben Ana tanrıça Hekate ile bir kavşakta yan yana otururken.
Tanrıça Hekate deyip geçmeyim bir bedende üç kadın başı, genç, anne, yaşlı bilge. Üç baş bir boyunda, altı kolu var yetişir dört bir yana, altı bacağı altı ayağı nasıl yürür nasıl koşar bilemezsiniz, izleyebilene aşkolsun kavşaklarda yaşar iyilerin dostu, adaletin bekçisi, canların sırdaşı, yolunda yoldaş, yolunda yoldaş.
Ey adil insan evladı iyiliğin güzelliğin izinden yürüyenler mutlaka karşılaşmışsınızdır, karşılaşacaksınızdır günün birinde bir kavşakta Hekate ile dilerim ıskalamaz sizi dilerim yoldaşlığından yoksun kalmazsınız.
Gönlüm iyiden güzelden yana özlemim adil bir dünyaya Hekate ile yan yana yana yakıla.
Oturmuşum uzun bir yolculuktan sonra İda’da bir fıstık çamının altında Hekate yanımda. Hekate Sarıkızın testisinden içti suyunu çam ağacından bardakta Sarı kızın testisinden çam bardakta ikram etti ben de içtim suyumu deyivermişim “Kim bilir kimin huyunu suyunu, kim ki kimin bilir huyunu suyunu acısını sevincini, bilmesindenmiş kendisini.”
Gülümsedi Hekate kafasını hafifçe salladı yolculuklarından boş dönmemişsin dercesine gözümün içine bakıp konuştu:
“Elin boş dönmemişsindir ama tekerlemen ama masalın ama hikayen diline vurmuştur anlat hele razıyım kısmetime”
Çıkınımda çavdar ekmeğim vardı mayası benden yoğurması benden pişirmesi benden yemesi soframa oturanlarla söylemesi benden. Açtım bohçamı dilimledim ekmeği Hekate hiç eli boş gelir mi! İda’nın salamura keçi peyniri, zeytini, zeytinyağı, güneşten salçası, dağ kekiği. Bir güzel doyurduk karnımızı okşadık damak zevkimizi şükrettik nadide tatları unutmadığımıza, nimetleri yapan ellere emeğe geçenlere şükranlarımızı sunduk,
“Yeter ki tatlar kaybolmasın damağımızdan besleyebilelim onları azar azar oburluğa kaçmadan.”
Tekerleme öykü masal ne çıkarsa kısmetinize, herkesin kahvesi kendisine kahvenin yanında kimin canı ne çekerse…
TEK TEK TEKERLEME
Az gittim uz gittim birde dönüp baksam ki arkama bir arpa boyu yol gitmişim.
Arpa deyip geçmeyin kökü toprağı doğuda başağı almış soluğu batıda
Rüzgarı fırtınası olmuş ona eğlence salınıp sallanır bir kuzeye bir güneye.
Kılçığı değdikçe sırtıma gıdıklanırım
arpa eğlenir eğlenir benimle ben eğlenirim arpa ile
kıkır kıkır gülerken bir topuklamışım ki sormayın
buldum kendimi bu günde ………
Gün bugün dedim hikayemi seçtim.
Yarın yoksa bugün var yaşadığım yanıma kâr
Kaç fırtınadan kaç felaketten sağ çıkmışım kaç iftiradanda alnımın akıyla
Ne siz sorun ne ben söyleyim
Hikayemi yazıp uykuya geçeyim.
HİKAYE Mİ NE!
Yıllar geçse de değişmedi alışkanlığı
En heyecanlandığı an yemek zamanı
Tabağına gömülürcesine yerdi
Sanki tabaktaki onun için bir lokmaydı.
Yemek hazırlamak pişirmek onun işi değildi.
Yemek kokusu, ocakta kaynayan tencere, fırındaki ekmek.
Hep mutfağa yakın yerde idi karnını tıka basa doldurmadığı sürece.
Yolu mutfaktan geçen herkes yemek tabağını boş bırakmamalıydı
Öyle bir an geldi ki kimse kolayına mutfaktan geçmez oldu.
Öyle bir an geldi ki kimse kolay kolay yolunu mutfaktan geçirmedi
Sürekli aç olan birini beslemekten ona yemek yetiştirmekten hoşlanan kimse kalmamıştı. Helede kulaklarda yer eden bir yalvarma sesi vardı ki!
Seviliyordu oysa hem de çok seviliyordu. Pandemi ile birlikte aynı çatı altındaydı sevenleri ile. Açılan kapıya koşup karnını doyurmak yoktu veranda altında. Öyle bir an geldi ki kanepeye uzandığında kalçası ve karnının kapladığı alan sevenlerini dehşete düşürdü. Gün boyunca yiyebileceği miktar belirlendi ayrı bir kaba kondu. Her istediğinde azar azar verildi. Gece son yemeğinden sonra hiç kimse kalmadı mutfak yakınında sessizce odalarına çekildiler sabahı öyle ettiler. Anlayacağınız ne yapıp ne edip daha fazla kilo almasını engellediler nihayetinde olması gereken kilosunda. Kimi zaman oyun ile oyaladılar azarlamadan, korkutmadan, cezalandırmadan dengelediler yemeğini.
Kısırlaştırılıncaya dek ince minyon yapılıydı. Üç doğum yapmıştı ilki beşiz, ikinci üçüncü doğumları altızdı. Yavrularını sağlıklı büyütmüştü sakin, ilgili, anlayışlı, sevecen bir anneydi her zaman oyuncuydu, kaygılı değildi. Yavrularının oyunlarına, çevreyi keşfetmelerine tırmanırken düşüp kalkmalarına ses çıkarmaz belli bir mesafeden gözlerdi hatta uyur kalırdı. Adı Minnoş üç renkli tekir bir kedi annelerin güzeli üç kardeşin bahçeyi terketmeyeni.
Bir kaç yıl bahçede bakıldı evin kedisi Muşu ile arkadaştı. Pandemi döneminde Minnoş çocukların yanıbaşında uyurdu kış bahçesinde kanepede. Kış geldi “Gel Minnoş içeri” dediler. O gün bugündür aynı çatı altındayız. Minnoş kısırlaştırılmadan önce bir sıçrayışta ağaçların en ince dallarına çıkardı. Aynı çatı altında da Muşu ile dostlukları devam etti. Minnoş’un Sarıçiyan ile yaşadığını anlatmadan geçmeyeyim.
Minnoş lohusaydı altı yavrusu vardı gözleri daha açılmamıştı. Yavrularını emzirirken birden başını kaldırdı uzağa baktı çita gibi aniden fırladı. On metre öteden civarın en güçlü erkek kedisi Sarıçiyanın kokusunu almıştı. Sarıçiyan birden dibinde Minnoş’u görünce neye uğradığını anlamadı tavuk kümesine kaçtı, Minnoş kümesin aralık duvarının üstüne zıpladı yukarıdan öyle savaş çığlıkları atıyordu ki Sarıçiyan kümesin yüksek ve geniş kapısını kolayına bulamadı Minnoş’tan kaçmaya çalışırken duvarlara çarptı. Kümesten can havli ile öyle bir fırladı ki gözden nasıl kaybolduğunu takip edemedim. Minnoş hemen yavrularının yanına döndü emzirmeye devam etti sanki hiçbir şey olmamışçasına, hiçbir şey olmamışçasına....
Yorumlar
Yorum Gönder