BİR TAVŞAN MASALI


Asla asla deme,
Asla vazgeçme,
Bir tavşan bu,
Düz yolda şaşar
Yokuşu bayırı aşar
Bir tavşan
Yüreği hep ağzında
Bir top da boğazında
Konuşsa olmaz, sussa onmaz
Bir tavşan
Öyle ürkek, öyle tedirgin
Kaygıda şampiyon
Yaşar bir ormanda
Dört bir yan yılan, tilki, kurt, aslan, kaplan
Bir tavşan
Kulakları dikmiş, arka ayaklarının üstünde
Burnuyla uzanmakta çok çok uzaklara
Tehlikeli kıpırtılar ne durumda
Bir tavşan
Tap taplayarak yeri
Haber verir tehlikeyi
Her zaman hazır tabana kuvvet kaçmaya
Hem de yokuş yukarı bayıra
Kimsede yok bu cesaret
Ürkek, korkak, kaygılı yüreklere
Tam zamanı demek
Bize “Bir Tavşanın” masalı gerek. 
Bir varmış bir yokmuş, yoktan olmazmış vardan da artmazmış. Kocaman bir ormanda vahşi hayvanların arasında bir tavşancık yaşarmış. Gün gelmiş bıkmış usanmış yenmekten yutulmaktan, bakmış ormana bir tepeden; her yer tilki, yılan, kurt, kaplan, aslan. Onlar yetmezmiş gibi başlamış bir de avcılar, tazılar. Ne yapsın tavşan bir başına, her şey korku başına, aşk aşına. Gün geçtikçe artmış sayısı avcıların, tazıların. Her gün oynadığı arkadaşları birer birer azalmakta, dönmemekte yuvaya. Avcı eşlerinin sırtında tavşan postu. Hep koşmaya, hep kaçmaya hazır, o da yokuş yukarı bayır, sen tavşanları kayır.
Bir yandan azalmakta imiş tavşanın soyu, bununla kalmamış işin sonu. Tilki, kurt, aslan, kaplan azalmış birer birer, her yerde avcı, tazı, kalmamış ormanın da ayrıca tadı tuzu. Korku, kaygı, kayıplar, karadan kara bulut gibi kaplamış ormanı; ne günün güneşini ne de gecenin ayını gören varmış. Her yerde damla damla, al al izler kalmış. Hep bir toz duman, hep bir kaçma kovalamaca, tavşanlar durmuş yok olmaya. Tilki, kurt, aslan, kaplan ona keza. Sonunda gelmiş hepsi bir araya, sormuşlar boyu uzun kendi uzun zürafaya, “Ne görürsün ormanda tepeden bakınca?” Zürafa demiş ki, “Tavşanlar yaşarsa yaşarız ancak bu ormanda yeniden hayvanca. Onların burnu alır yıllar yıllar sonrasının kokusunu, onların kulakları duyar havada esen ölüm getiren kıpırtıları. Tap tap tavşan ayak sesleri kaçma zamanının habercisi. Ben bile bu boyumla göremem bu kadar yüksekten onların kulakları burunları ile gördüklerini.”
 “Doğru,” demiş aslan, “Ava giderken, inançla yürürken şair tavşanın şiirleri idi mırıldandığım.” Tilki demiş ki, “O kadar zorlandım ki tavşanları avlarken, tilki oldum sonunda, adım anıldı kurnazlıkla.” Kurt, “Tavşanların tap tap sert ayak sesleri idi beni kendime getiren. Sel öncesi su basmadan taşıyabildim yavrularımı, kurtardım canlarımı, canımı da. Altı yavrum altısı da büyüdü çıktı ortaya.” Kaplan atılmış hemen, “Tavşandı ağları kemirip beni kurtaran avcıların tuzağından.” Yılan demiş ki “Fazla söze gerek yok, ilk elden kurtarmak gerek tavşanları.” 
Yılan, kaplan, tilki, kurt, aslan, her biri yalnız bırakmamaya karar vermişler tavşanları. Tavşanların yuvalarını yılanlar beklemiş, tavşan kokusu alan tazılar uzattıklarında burunlarını tavşan deliklerine, ilk karşılayan onları bir yılan tıslaması olmuş. Tavşan kaçmakta bayır yukarı, tazı peşinde, yakaladı yakalayacak tam ağzını açtığında, bir aslan kükremesi yetmiş tazının yuvarlanmasına bayır aşağı gerisin geri. Geceleri lambalarla tavşan avında avcılar, ışığı gören tavşan felç, kıpırdayamaz karanlıkta. Bir kaplan pençesi yeter avcının düşürmesine elinden el lambasını. Zürafa maymunlarla, kuşların başında haber alır haber iletirmiş tüm ormana. Tazılar koşamaz olmuş tavşan peşinde korkudan, avcılar şaşkınmış, kalakalmışlar elde tüfek, omuzda kaplan pençesini hissederek. Anlayamamışlar maymundan tavşana, geyikten aslana, tilkiden kurda kuşa nasıl karşı durmuş tüm orman avcılarla tazılara. 
Ormanın dışındaki hükümdar o günden sonra ormana gönderecek ne avcı bulabilmiş, ne de avcılar ormana girecek tazı. Hükümdar ve halkı ormanın büyülü olduğuna inanmış. Ve demişler ki, “Bu ormanın bir ruhu var ki onunla hiçbir hükümdar baş edemez. Ormanın ruhu sağ oldukça ne avcı, ne de tazılar hükümdarın sarayından çıkıp da ormana giremez.”
Ormanın ruhu yine de tedbiri elden bırakmamış. Her günün gecesinde bir yılan tıslaması, bir aslan kükremesi, bir kaplan pençesi gölgesi, ille de bir tavşan ayağının tap tap sesi üç kez dolanırmış yine de sarayın etrafını, hatırlatırmış yaşanmışlıkları. 








Yorumlar

ANLAR ANILAR NE SÖYLER?