ÇIFITBOHÇAM NİNEMDEN ÇİLİNGİR DEDEMDEN MASALLAR
Güneş doğmadı daha
aydınlığı var
Yılbaşı çiçeği tomurcukta
zamanı var
Kötülükler kendini bozar,
hepimize zarar.
Ay dolunay
Ay dolunay
bir haber mi var?
Ne yol ne yolculuklar bitermiş
Ne yol ne yolculuklar bitermiş
Ömür bu gelir geçermiş
acısı sevinci iç içe girermiş
Kimi ağlar kimi gülermiş
acısı sevinci iç içe girermiş
Kimi ağlar kimi gülermiş
Ağlasanda gülsende
Eninde sonunda
zamanla geçermiş
zamanı var geçermiş
Her şey gelirmiş sağ olan başa
Aklını başına devşirde yaşa
Sabahın aydınlığından
Gecenin karanlığına masalım varmış
sözüm söz sözüm söz
Ocakta kalmış köz
kalemim sözcük dizermiş
İçimden neler neler geçermiş
İçimden neler neler geçermiş
Hele yâr yâr yâren yâr
Gör sinemde yâre var
Yâr yâr yâren yâr
Bende ne masallar var
Bende ne masallar var
Az gittim uz gittim dere tepe düz gittim üç ileri iki geri gittim. Güzeli sevmişim kötüyü dolaşıp geçmişim. Yolum dayanmış bir bataklığa bataklığı yarıp geçmişim. Masalımı yaşadığımdan, tanıklığımdan, ama geçmişten, ama bugünden seçmişim. Bir kavşaktayım şimdi Ana Tanrıça Hekate'nin kanatları altında. Buldum buldum nihâyetinde Çıfıtbohçam ninem ile Çilingir dedemin masalındayım. Hay dedim huy dedim bir kentin kapısında kendimi buluverdim. Oy başıma gelenler vay başıma düşenler ninemin çıfıt bohçası açılmasın mı içindekiler ortaya saçılmasın mı! Topla toplayabilirsen oya boncuklarını koy koyabilirsen havada uçuşan kumaş parçalarını. Güç bela topladım dağılmış saçılmışları kan ter içinde kalıvermişim.
Bir kapının gölgesinde beklermişim kolumda çıfıt bohçam. Ayağım kayıp düşmeyeyim mi! Yuvarlanmıştım eşikten düşmüştüm eşekten. Bu düşme başka idi. Yarım dışarıda yarım içeride tahtıravelli gibi sallanmaya başlamayayım mı tam tepemde bir ses "Sanmayasın kendini beşikte. Kalk çabuk ayağa tıkıyorsun yolu, acelemiz var işimiz gücümüz var, bugün kilit pazarında mezat var." dedi.
Hemen fırladım ayağa bir çın çın sesi benden sanki artık değilmişim etten kemikten. Bir hol iki duvarı karşılıklı ayna kaplı aynada baktım kendime "yokum" iyice yaklaştım sağına soluna baktım aynada bir anahtar benimle birlikte hareket etmekte. Çarpmam ile aynaya çın çın sesi her tarafımda. "Hop hop ne oluyor?" deyivermişim der demez "anahtara" dönüştüğümü anlayıvermişim. Bir çığlık koptu benden korktum kendi sesimden "Anahtar mı anahtar mı hani insandım ben ne oldu şimdi büyü büyü sonu bu mu, bu nasıl bir büyümek, bu bu nasıl bir büyü büyümek ile büyü kabusum mu!” derken buldum mu kendimi kentin meydanındaki havuzun kenarına çöküvermişim. İçim geçmiş uykuya dalıvermişim. Gözümü açtığımda anahtarlar diyarında bulmayayım mı kendimi! Başımda bir cırcırlı anahtar, sağımda iki oda kapısı anahtarı, solumda bir dış kapı, ileride kale kapısı anahtarı, allenler mi istersin, bijon anahtarları mı hepsi hepsi ileydim. Biraz arkada da kapılar varmış ahşabından, demirine, alimünyumdan çeliğe, tek kanatlısından çift kanatlısına. O da ne aklım hayalim alamayacak kadar kilit dağılmamış mı her yere. Yerde uzanan mı ararsın, kapıda takılı olan mı, kilitli mi açık mı, anahtarı üstünde olan, anahtarı içinde kırılmış kalan, anahtarsız kilitli kalan mı istersin ne isterseniz hepsi meydanda hepsi gözümün önünde değil mi? Amanın amanın burası nasıl bir dünya derken kentin girişindeki yazıyı okudum iki gözüm önüme aksın diyemiyorum ama "Kilit içinde kırılıp kalayım ki" şunlar yazıyordu:
" ANAHTAR KİLİT KAPI DİYARINA GERÇEK DÜNYAYA HOŞ GELDİNİZ"
Alın yazısı önceden “mukadderât” imiş kabul ettim anahtarlığımı çimlere uzanayım dedim. Başıma üşüşüvermesin mi kale kapısı anahtarı, yanında çelik kapı anahtarı, gümüş kakmalı salon anahtarı "Burada yatmayı aklından bile geçirme hele hele bu halin ile" dediler. "Ne varmış halimde anahtarım bende.” dedim. Nasıl güldüler nasıl alay ettiler anlatamam "Her başı her çıkıntısı olan ne varsa kendini anahtardan saymaya başladı bugünlerde. Çabuk toz ol yoksa başına gelecekleri hayal bile edemezsin" dediler. Topladım tasımı tarağımı uzaklaştım arkamdan da "Bunlara Düz anahtar mı deniyordu çıkıp gelmiş tarih öncesinden zavallı ezik." dediler dediler de ne olduğumu öğrendim "Demek ki Düz anahtarmışım. “Çıfıtbohçam ninem” insanın kendi gerçeğini öğrenmesi en büyük meziyetmiş derdi buymuş. Ayna tutanın eli tutulmazmış da demişti.” demiş sevinçle. "Anahtarsam ne zamanım ne yerim dar ne de yemeğe ihtiyacım var" demiş bir heyecanla atmış kendisini kilitlerin kazanına o kilit senin bu kilit benim kilit kilit gezer olmuş. Bir an gelmiş ki "Açamayacağım kilit yok artık" demiş çıkmış kilit kazanlarından ekim güneşinde gönlünce gezinmiş.
Meydanda deli divane bir kale kapısı görmüş "Anahtarım içimde kırıldı kaldı kapımda kilitli. Ne çıkabiliyorum dışarı ne içeri alabiliyorum kapımı çalanları derdime çare bulana açacağım yüz yıllık hazine sandığımı istediği üç tane kıymetlimi alabilir sonsuza kadar da onunla yaşarlar." demiş. Deli Divane Kale kapısının hazinesi dillere destanmış destanmışta ne gören varmış ne de içindekileri bilen. Yeryüzünden gökyüzünden dört bir yandan kapı mı ararsın koşmuş gelmiş, anahtar mı ararsın seyirtmiş, kilit mi ararsın soluğu kapıda almış.
Günlerce uğraşmışlar denemedikleri kalmamış ne anahtarlar ne kilitler ne de kapılar Deli Divane Kale kapısındaki kırık anahtarı ne çıkarabilmişler ne de kilidi açabilmişler. Kale kapısına bir gece vakti "Kırık anahtarı da çıkaracağım, kilidi de açacağım" diyen bir kapı ile karşılaşmış. Pırıl pırıl parlıyormuş kapı göz alıcıymış gecenin karanlığında Kale kapısı bir sevinmiş bir sevinmiş ki "Nihayet çarem ışıl ışıl geldi kapıma" demiş Pırıl pırıl Kapı kırk gece Kale kapısıyla kalmış şafak vakti kayboluyormuş. Kale kapısı derdine derman olacak diye her gece artan bir özlemle Pırıl pırıl kapıyı beklemiş. Kırkıncı gece Pırıl pırıl Kapı "Hazineni ne zaman göreceğim " demiş. Kale kapısı "Üzgünüm seni çok seviyorum ama bir söz verdim kendime herkese hazinemi sadece derdime derman olana göstereceğim hâlâ kilitliyim içimdeki de kırık anahtar" demiş. Pırıl pırıl Kapı çok öfkelenmiş belli etmemiş ama "Şimdi derdine derman olacağım" demesiyle dinamit lokumunun fitilini ateşlemiş kilite tutturup geri kaçmış. Kale kapısı ışıl ışıl yanan dinamit lokumunu görünce çok sevinmiş. Dinamit lokumu nedir bilmiyormuş ki! Olacak olan olmuş dinamit korkunç bir sesle patlamış. Kale kapısı başına gelenin kötü olduğunu bilmiş. Pırıl pırıl kapıyı son kez patlamadan sonra dumanlar arasında uzaklaşırken görmüş "Kilidim dağılmış, kırık anahtarım düşmüş ne ki; sızım sızım sızlar çerçevem ben ona yanarım, solmuş tupturuncu rengim ben ona yanarım ona yanarım" demiş. Kale kapısı o günden sonra kapısına gelenlerin geçmiş olsun dileklerini kabul etmiş. Artık Kapısında kilit de yokmuş anahtar da. Gel zaman git zaman Kale kapısı ile Düz anahtar karşılaşmışlar. Düz anahtar "İlk kez kilidi olmayan bir Kale kapısı görüyorum." demiş hayretle. Kale kapısı görür görmez Düz anahtarı içinden "Hep işitirdim hiç görmemiştim Düz anahtar değil mi bu hani hep anlatılan her kapıyı açan." demiş merakla. Üç gün üç gece sohbet etmişler Düz anahtar ile Kale kapısı; Düz anahtar huzurluymuş açılacak kilit yokmuş, Kale kapısı mutluymuş bir hayal sandığı Düz anahtar ile birlikteymiş. O gün bugündür birlikte yola koyulmuşlar yol almışlar yolculuk yapmışlar. Ne anahtarlar ne kilitler ne de kapılarmış uğraştıkları sadece kapılarını çalan anahtarlara, kilitlere, kapılara Düz anahtar ile Kilitsiz Kale kapısının maceralarını anlatmışlar. Hazine sandığını mı sorarsınız merak edersiniz ne var içinde diye. Düz anahtarın en sevdiği Kale kapısının vaktinde vakitlice hazine sandığından çıkardığı kıymektlilerinin hikayesini anlatmasıymış. Hikayesi anlatılan tekrar hazine sandığındaki yerine konurmuş. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine kerevetim ardıçtan bir yuvarlandım bir yuvarlandım ki yandan yamaçtan yandan yamaçtan.
Gökten üç Düz anahtar, üç Kilitsiz Kale kapısı düşmüş yeryüzüne hepsi de eşikten aşıp düşenlere, beşikte sallanıp düşenlere. Eşikten aşta gel beşikten düşte gel. Dön dolaş yine yine yeniden yenilende gecenin karanlığında masalıma gel masalıma gel.
Yorumlar
Yorum Gönder