OLTADA YEM VAR BALIK YOK



Kovam var kovalamam
Oltam var yakalamam

Her gün atarım olta
Ara sıra gel beni yokla

Oltamın ucu yemdir yemi yemeyen gemidir
Her gün gider gelirim aynı yolu
Palamut, lüfer, istavrit, sardalya, levrek denizindir

Bir varmış bir yokmuş. Memleketin birinde içinden deniz geçen bir kent varmış. Kentin kuzey denizine açılan ucunda yaşlı bir kadın otururmuş. Seslenirmiş herkes ona “Kart Ana, Kart Ana bana da baksana, beni de yanına alsana.” Cevap hazırmış Kart Ana’da “Eliniz iş tutar, çeneniz yorar, olmasanız beni kim arar, kim sorar. *Defne yaprağı, çinekop, sarıkanat, lüfer, kofana, sırtıkara hepsi de benimle yan yana.”

Hele bir sorun da anlatayım neden Kart Ana dediklerini. Tamam şimdi oldu. Demek merak ediyorsunuz. Yaşlı kadın yaşlı maşlıymış ama, çoluğu çocuğu torunu torbası da varmış. Varmış varmışta her gün oltayla çıkarmış balık avına. Ama eli boş dönermiş avdan, kimse anlamazmış neden. Mahalleli boş durmamış boş vermemiş boş kovalı yaşlı kadına. Hemen bir ad takmışlar “Kart Ana” analık işte! Evlatları gidince uzağa, kedi köpek bitince, başladı balık yavrularını beslemeye. Ana ana, Kart Ana halin nice ola?” demişler. Ondandır bu ad. Günler geçmiş günü gelmiş unutmuşlar gerçek adını bile. Sor bak birisine hatırlayan var mı diye. Kart Ana desen “Ben ana olduktan sonra gerisi adımın neşesi” der; önüne çıkıp “Balıkların nerde, balıkların nerde?” diyenlere verirmiş olmayan cebinden nane şekerlerini nefesleri kokmasın diye. Ancak kurtulabilirmiş laftan sözden böylelikle. Günü gecesi geçer gidermiş öylece.
Yaşarken adını alan tek kadın Kart Ana değilmiş elbet. Kentin kuzeyindeki kadınların bir tanesi bile yokmuş ki ilk adıyla anılsın. Lakaplarıyla yaşamışlar unutulmuş adları. Yaşlı tey- zelerden birisi “Oturur Kalkmaz”; bir diğerinin elinden düş- mezmiş çekici çivisi, adı “Çivili Ayşe.” Bir diğerinin dilindeymiş hep eşi “Yazık Cevdet, Yazık Cevdet.” Adı kalmış “Yazık Cevdet.” Sokağın aşağısında bir ev, ev sahibi pek sakin pek narin, elinde makası iğnesi “Terzi Ayşe.” Seslenirmiş herkes ona “Terzimiz nerede?” Zaman zaman sokağın köşesinde buluşurmuş kadınlar, verirlermiş baş başa.

Kart Ana olta atmadan önce denize, bir dolu iş yapmış kendince. Bir bakalım ne işlemiş geçen yıllar boyunca. Kendi çocuklarını büyütmüş, torunları doğduğunda başlarındaymış. Torunlarda büyümüş. Mahalleye geldiğinde sokağın köpek yavrularına bakmaya başlamış. Ardından kedi encikleri. Civcivler. Hepsi hepsi büyümüşler. Kimi mahallede kalmış kimi başka yerlere göçmüş. Herkesin işi bitmiş herkes evini ocağını kurmuş. Bizimkisi hâlâ bebek çocuk yavru aramada. Yıllardır bulmuş bir yol. Her gün çıkar balığa bir elinde olta bir elinde kova. Kimse bilmez ama! Lüfer yavrularını beslermiş, göç yolları boyunca. Yaşı geçse de geçmemiş analığı. Bereket versin bulmuş balıkları da mahallenin kedisi köpeği rahat rahat doğurup yavrularını köpekçe kedice büyütebilmişler.

O gün bugündür lüferlerin “Kart Ana’sı” deriz biz ona. Lüferler ana bilmezler ama tanırlar Kart Ana’nın oltasını, doyururlar karınlarını öğrenirler güvenli rotayı. Bilirlermiş yakındır Kuzey Denizi bir gayret geçiverirlermiş son boğazı. Yumurtalarını bırakmadan asla yakalanmazlarmış başka bir oltaya. Yumurtlamaya gelenler konuşurlarmış kendi aralarında. “Kart Ana’nın oltası neredeydi ucunda ne vardı?” diye. Oltayı görmeden yumurtlayabilen varsa takdir ederlermiş onu. Dönüş yolunda önüne koyarlarmış sürünün.
Böylece kendilerini çifte güvenceye alırlarmış göç yolları boyunca. Garantileri Kart Ana’nın oltasının ucundaki yemden, şansları tek başına yumurtlamak için yuvasını bir başına bulan lüferdenmiş. Çifte şanslı sürüden çok çıkarmış sırtıkara. Sırtıkaralar dolaşırmış göç yolları boyunca. Masal anlatırlarmış anne lüferlere.
Kuzeyde tek yaşayan kadınlar değilmiş elbet. Bir bakalım hele balıkçılar ne halde! Balıkçıların oltası ağı kalmış boş. Görmüşler lüferleri, sırtıkaraları yakalayamamışlar bir türlü. “Lüferler ne zaman kaçtı? Bir gördüm bir yok oldu, neredeyse yakalayacaktım.” Başka birisi “Denizin ortasında buldum bir sırtıkara tam yakaladım yakalayacağım derken ortadan kayboldu birden. Ben yılların balıkçısıyım görmedim böylesini. Sanki deniz yarıldı da içine girdiler. Hele de boğazın kuzeyinde! Ne kadar lüfer görürsek görelim yakalayamıyoruz bir türlü. Ne olta işliyor ne ağ. Yıllardır böyle, bende yıldım böylece.” Balıkçılar akıl sır erdirememişler yaşadıklarına. Olanı biteni bilen, bir lüferler birde Kart Ana imiş. Sırların böylesi, gömülürmüş içten içe, paylaşılmazmış herkesle. Kuzeye özgü imiş bu iş, yol açarmış bu sırra erenlere.

Kart Ana oltasıyla Boğaz’da oturduğunda; zaman zaman Çivili Ayşe, Oturur Kalkmaz, Terzi Ayşe, Yazık Cevdet yanına sohbete gelirlermiş. Çınlatırmış ortalığı kahkahaları. Balıkçılar şaşkın anlam veremezlermiş. “Hem hiç balık yakalayamazlar, hem de güler geçerler. Denizde dalga, deniz geçer onlarla dalga, onlar desen kendileriyle geçer dalga. Biz kalalım ağlarımızla baş başa boşu boşuna. Önümüzdeki dalgalardan geçer gider lüferler, bizimle dalgalarını geçerek. Ne oltaya ne de ağa gelirler. Ağlarımız kaldı boş. Oltalarımız bağladı yosun. Keyfimiz keyfe keder. Tasa dert desen hep bizimle gezer. Bir varmış bir yokmuş oldu bu lüferler.” Uzaktan yakından balıkçıların yakalayamadığı lüferler Kart Ana’nın oltasının yanından yemlenerek devam ederlermiş yollarına. Balıkçılarda kısmetleriyle yetinir geri dönerlermiş evlerine. Yıl yıl değişmemiş durum, balıkçılar değişmiş ama. Çıkmamışlar balığa av mevsimi dışında. Av mevsimi dışında balıkta yakalayamıyorlarmış aslında. Lüferlerin yolculuğu olmuş heyecan dolu keyifli şenlikli binbir renkli. Kalmamış can korkuları.
Kırk yıl bir gün gibi geçmiş, değil bir tek, kırk akıllının bile aklı ermemiş Kart Ana’nın yaptığına. Şarkı bile söyler olmuşlar dalgasına:

Yem var, olta var, balık yok bu işin sırrı yok.
Ne olup bittiğini bilen yok, söyleyen yok, duyan yok. 


Kart Ana derler hiç aklı yok.
Yok yok kovada balık yok.
Ortada fol yok yumurta yok.
Bakarız bizde sana boş boş.
Kart Ana Kart Ana ne olacak halin bir baksana 


Kovan boş oltan boş.

Deniz kümesinde Kart Ana besler lüferleri kırk yıl oldu değişmedi bir gün bile. Ne oldu ne bitti ne umdu ne buldu. Balıklar yemi yuttu oltayı unuttu. Tuttu duttu. Dama çıkan saksağanı vuran. Var mı bilen dile gelen. Olanı biteni anlatıveren. Bu iş ne iştir biliyorsan durma söyle. Durma söyle, haydi söyle, ne duruyorsun öyle. Söyle, söyle, söyle. Yem var olta var balık yok. Bu ne iştir bilen yok, soran yok. Soranı bulduk, cevabı bilen yok, bulan yok, izini süren yok. Kart Ana, Kart Ana lüferlerin nerede seni bırakıp gittiler mi?

Kart Ana kırk yıl yaptığı gibi kırk birinci yılda da gülüp geçmiş söylenenlere. Atmış oltasını denize. Beklemiş öylece gönlü rahat gözü tok. Oltanın ucunda yem var, balık yok.
Kırk birinci yıl gelmiş. Ay dolunay o gün, gün batımında olta atmış Kart Ana. Atmış atmasına ama, birde ne görsün deniz kabarmış aniden. Bir dalga çarpmış ayaklarına. Ben diyeyim yedi fersah sen de kırk, bir sırtıkara çıkmış denizden, heybetli mi heybetli. Kart Ana’ya yaklaşmış dile gelmiş. “Ben unutmadım seni, oltanın ucundaki yem tam açlıktan ölmek üzereydim ki yetişmişti imdadıma. O günden sonra yakalanmadım senin oltandan başkasına. Gezmediğim deniz kalmadı bu yeryüzünde. Atla sırtıma gidelim uzaklara.” Kart Ana çok heyecanlanmış sesi soluğu kesilmiş. Hemen oltasını dikmiş kıyıya. Bırakmış kovasını da yanına. Atlamış sırtıkaranın sırtına. Gün güneş doğmak üzereymiş. Kıyıdan uzaklaştıkça Kart Ana’nın can yürümüş yaşlı kollarına, bacaklarına. Gençleşmiş birden. Hayret içindeymiş. Sırtıkaranın sırtında attığı kahkahalar çınlamış kıyı boyunca. Kuzeyin tüm halkı çoluk çocuk toplanmış Kart Ana’nın oltasının başına. İnanamamışlar önce gördüklerine. Şaşkınlıkla sevinçle el sallamışlar Kart Ana’ya. Hep birlikte seslenmişler ona “Yolun açık ola. Kalmasın gözün arkada, oltan ile kovan bize emanet. Gör nice sırtıkaralar gelecek peşin sıra, vakti zamanı geldiğinde bizde geleceğiz yanına. Kart Ana, Kart Ana selam olsun sana. Sakın ha bizi unutma....”

O günden sonra kıyıdaki olta gece gündüz denizdeymiş. Kuzeyin halkı da olta başında nöbetteymiş.

Çok söyledik, sözün belini kırdık. Az söyledik meramımızı anlatamadık. Olta attık denize lüferim, sarıkanatım yolunuz açık ola. Kart Ana’lar ellerinde olta, Boğaz’ın kıyısında sıra sıra. Olmuşlar hep lüfer yoldaşı. Denizdeki karaltılarda ne? Bakın bakın Boğaz’dan geçen bir sırtıkara sürüsü! Sürünün hepsi de Kart Ana’nın candaşı, yol arkadaşı, yoldaşı.Gökten üç Kart Ana düşmüş kuzeye, her lüfer göçünde. Oltalar ellerinde lüferler güvende.


*Defne yaprağı, çinekop, sarıkanat, lüfer, kofana, sırtıkara; aynı balığın küçükten büyüğe aldığı isimler.




Yorumlar

ANLAR ANILAR NE SÖYLER?